Dersimiz Dersim

 Recep Tayyip Erdoğan’ın Dersim’in karanlık zamanlarıyla alakalı bazı tarihi belgeleri açıklayıp devlet adına işlenen cinayet ve hukuk dışılıklardan özür dilemesini Murat Bardakçı, bir tarihçi dostunun çalakalem yazdıklarını eleştirmeksizin köşesinde aynen yayınladı.  Açıkça anlaşılıyor ki izanı sapmış bir zihnin ya da bir hileli yönlendirmedir/manipülasyon.

Yazı, insanlığın kalmışsa eğer(!) şerefi adına denebilecek temel bazı değerleri hiçe saymaktadır. Sayın başbakanın açıkladığı resmi belgeler ve başka gayri resmi belgeler, konuyu Avustralya’ya hiç gitmemiş birinin Avustralya diye bir yerin varlığından kuşku duymaması kesinliğinde bir bilgiye ulaştırmaktadır. Bu kesinlik; bir araya gelerek söz birliği edip, yalan söylemeleri imkânsız insanların rivayet ettikleri haberlere rivayet ilminde, mütevatir haber denir. Mütevatir’in sıhhatini tartışacak akıl ya kötü niyetli ya da cahildir. Mütevatiri oluşturan rivayet zincirlerinin sıhhatini tartışmak ayrı mevzulardır. Son tahlilde Kuranı-ı Kerim mütevatirdir.

Dersim’de 1936-1938 yılları arası olaylarında insanlık suçu ve hukuk ihlali ile ilgili rivayetler mütevatir kesinliktedir. Konuşan bir tanık; “Kadınlara önce tecavüz edip sonra öldürdüler. Çığlıklar içinde süngülerle öldürdüler. Ortalık tam bir cehenneme, kan gölüne dönmüştü. Her taraf ceset doluydu… Askerler Munzur’a attı beni. Nehir kan akıyordu. Suların üzerinde cesetler yüzüyordu. Boğulmak üzereyken bir cesede tutundum.” Diyor. Başka bir tanık “biz mağaralarda gizlendik köyü görüyorduk, erkekleri bağlayıp sıraladılar ve sonra da kurşuna dizdiler. Bağrışmalarından yer gök inledi, cesetleri sürükleyip munzura attılar” Diyor. Başka bir tanık; “Askerleri kadınların içine saldılar, etraf sarılıydı ve çoğu bir birine iple bağlanmıştı. Kadınlara tecavüz ettiler ve çığlıklar içinde süngüler ile öldürdüler. Ortalık tam bir cehenneme dönmüştü. Saklandığımız yerde ağlıyor, korkuyor ve çığlığımızı içimize gömüyorduk. Aynı şey bizimde başımıza gelebilirdi. Kaçtık, ormanın derinliklerinde saklandık.” Diyor.

Aynı tanık; “Gündüz mağaralarda saklanıyorduk, gece köylerimize gelip başıboş olan hayvanları sağıp süt alıp tekrar mağaralara geri gidiyorduk. Kadınlar çocukları ile birlikte mağaralara saklanıyordu. Bir bebek ağlamaya başladı. Yanındakiler kadına ‘çocuğu sustur, yerimizi öğrenirlerse gelip bizi de öldürürler’ dedi. Kadın emzirdiği çocuğunu göğsüne ağlayarak bastırdı sesi çıkmasın diye. Asker gittiğinde çocuk boğulmuştu.” Diyor.

Çocukluk yıllarımızda İstiklal Harbi gazilerini olduğu gibi Kore Gazilerini ve Dersim İsyanının bastırılmasına asker olarak katılmış insanların da askerlik hatıralarını dinlerdik.  1974’ten sonra buna Kıbrıs Barış Harekâtı gazileri de katıldı. Herhalde çocuk olduğumuz için bize her şeyi anlatmazlardı. Büyüklerimden dinledim;  bu şahıslardan biri bir gün çevresine toplanan köylülere anlatmış. “ …Köyü yaktıktan sonra arazide arama yapıyorduk, ben bir mağaraya girdim. Bir kadın gördüm, iki göğsünde birer çocuk emiyordu. İki göğsünün ortasından vurdum” demiş. Dinleyen kadınlar taaccüple “hiç acımadın mı” deyince “Kürde mi ?!” demiş. Kadınlar bu cevabın üzerine “çocukları bari neden almadın” deyince “bilmem ben/hiç düşünmedim ”  demiş. Bu anlatılanları köyde kırk yaş üstünde ki hemen herkes bilir.

Konuyla alakalı Sayın Başbakanın açıkladığı belgeler ve bilim adamı tarihçilerin bildiği daha nice belgeye dayanarak, kendisi de tarih çalışmaları yapan Murat Bardakçı ve tarihçi arkadaşı konuyu siyasal çatışma ve devletin kendisini savunma meşruiyetine yaslayacak bir kıvırtmayla dala budağa sarıyorlar.

Bölgeye gidip,  “tecavüze uğradım” veya “tecavüz edildiğini gördüm” diyenlere, “sivildim, kurşuna dizildim ve sivil insanların yargısızca bağlanarak kurşuna dizildiğini gördüm” diyenlere “yok canım, olur mu öyle şey yüce devletimiz ve necip milletimizin necip evlatları böyle şeyler yapmaz.  Siz yanlış anlamışsınız.” Desinler. Devlet arşivlerinde ki belgeleri de tevillerle tanınmaz hale getirsinler.

Bardakçı ve kendi adına yazamayan tarihçi arkadaşı ironi yaparken ironik olmuşlar. “Bunlardan da mı özür dileyelim” şeklinde kronolojik bir sırayla tarihi olayları sıralayıp aynı soruyu sormuşlar. Sırf dolgu malzemesi olarak yazdıklarını eleyerek cevaplamaya çalışalım.

Hayır. Onlardan özür dilemeniz gerekmez.

Zira Roma’da Hun İmparatoru Atilla’ya gelen Papa’dan özür dilemeniz gerekmez. Papa;  “Roma’yı yıktıktan sonra yerine ne koyacaksın” diye sormuş,  Atilla geriye bakıp yüz binlerce çadırı görünce şehre girmekten vazgeçmiştir. Bence onu büyük yapan Roma’ya diz çöktürmesinden çok Roma’yı yıkmamasıdır.

Romen Diyojen zaten savaştan sonraki muhabbetlerinden tanıdığı Alparslan’a hakkını helal etmiştir.

Anadolu’yu Türkiye yapanlar kadınlara tecavüz ederek ve masuma kılıç çekerek mi yaptı? Bu töremize/örf gâvur âdetidir. Kıyamete kadar da böyle olacaktır.

Haçlı Seferleri Avrupalıları medenileştirdiği için “esirlerin yaralarını saran, ekmeğini ve çadırını esiriyle paylaşan soylu Türkmenler karşısında başarısızlığa uğradıklarını itiraf edenler, bu ifadeleriyle kendileri özür dilemişledir. Birçoğu da Müslüman olmuştur. Haçlı Seferlerinde Piyer Lermit  gibi eşekler de, adamlık görerek döndüler. Ancak, görünen o ki bazıları kendi atalarını değil de onları örnek almış!

Fatih Sultan Mehmet; Bizans’a baktığında köhnelik ve çürüme, ardına baktığında ise Medine, Şam, Bağdat, İsfahan, Semerkant, Buhara ve Kurtuba’yı görüyordu. Bence Bizans’ı teslim aldığı için Paleologlar Fatih’e müteşekkir olmalıdır. Zira Ayasofya’nın başının hala dik olması; Sinan’ın eline verdiği bastonla mümkün olmaktadır.

Yavuzla Şah İsmail, adil bir savaşta vuruşmuş iki Türkmen’dir. Onların birbirlerine söylemediğini söylemek kendi adına yazamayan tarihçilere mi kaldı!

Kanuni Sultan Süleyman Mohaç’ta  gâvurla savaştıktan sonra askeri köylere salıp tecavüz mü ettirdi? Esirleri öldürtüp Tuna nehrine mi attırdı?

Kuyucu Murad Paşa Anadolu’da isyancılarla savaştığı için mi kınanıyor  “bunlar savaşı gördüler iflah olmazlar diyerek” kuyulara doldurduğu çocuklar için mi?

İspanya’daki Yahudileri Haçlı katliamından kurtaran İkinci Bayezid’den söz edip, sonrada Müslümanları da soykırıma uğratan haçlıları örnek alanları savunmak, gerçek bir zihin travması olsa gerek.

Van’da 1915’te kurulan Ermeni Devleti’ni ortadan kaldırırken İttihatçılar, çoluk çocuk katledip, kadınlarına tecavüz ettiyse lanet olsun?

Merak ediyorum. Bu zevat Anadolu Selçuklularına ve İslam dünyasına karşı Moğol katliamlarını haklı buluyor mu? Müslüman ve Yahudilere karşı İspanyol katliamını haklı buluyor mu? Fransızların Cezayir’de, İtalyanların Libya’da yaptıklarını haklı buluyor mu?  Yahudilere karşı Nazi katliamını, Balkanlardan Çin’e kadarki kavimlere karşı Stalin katliamını haklı buluyor mu?  Nükleer gücüne ve Ulus ötesi destekçilerine güvenerek, Firavun’un Beni İsrail’in erkek çocuklarına yaptığını 20.yy’a taşıyarak Filistinli babanın kucağındaki on bir yaşında ki çocuğu vuran Siyonist İsrail’i, annesinin elinde yürüyen çocuğu hedef gözeterek vuran ve otuz bin Müslüman Boşnak kadına tecavüz eden Sırpları haklı görüyorlar mı?

Bilimi geçtik, adam tutarlı olmalıdır!

YORUM GÖNDER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz