MODEL İNSAN

         M.Akif ERSOY, sadece Safahat yazarı,  Sadece Çanakkale’yi destanlaştıran şâir veya sadece İstiklâl Marşı şâiri değil, o aynı zamanda örnek bir ahlâk ve karaktere sahip olan, “model” insandır. Onun bu örnek ahlâk ve karakterinin, yeni yetişen nesillere anlatılması, sevdirilmesi geleceğimizin inşası için önemli ve gereklidir.

        O, hiçbir kimse karşısında eğilmedi, bükülmedi. Her zaman onuruyla yaşadı. Hiçbir şey ve hiçbir kimse onu, inandıklarıyla ters düşüremedi. O, bütün ömrü boyunca beğenmediği, inanmadığı hiçbir şeyi alkışlamadı. Hak bildiklerini söylemekten çekinmedi.

         M.Akif Yeniliğe açık bir insandı fakat eski değerlerin kıymetini de bilirdi. O şöyle der: Bir şey eski diye atılmaz, fena olduğu için atılır. Yeni de sırf yeni olduğu için alınmaz, iyi olduğu için alınır.  Onun iki projesi vardır: İttihad-ı İslam (İslâm Birliği) ve bunu gerçekleştirecek Asım’ın nesli… O, Çanakkale’de savaşanları “Asımın nesli” olarak değerlendiriyor ve Bedrin Aslanları ile eşdeğer görüyordu:  

      Bir başka deyişle Mehmet Akif’in iki ülküsü bulunmaktadır: “İslam”  ve  “millet.”  Mehmet Akif Ersoy adı Türk Milleti için vatan, millet, bayrak, özgürlük ve bağımsızlık kavramlarının karşılığıdır.”

     O, Verilen sözün ne anlama geldiğini bilen kişilik abidesidir. Hayatı boyunca hangi şart altında olursa olsun verdiği sözleri mutlaka yerine getirmiştir. Çünkü O’nun ahlâkı Kur’an ahlâkıdır, örnek insandır, halkı için ızdırap çeken bir şâirdir. Hiçbir güç ve kimse karşısında eğilmeyen baştır. Geride utanılacak bir şey bırakmayan adamdır.

     Onun Türk Milleti’nde gözlemiş olduğu en önemli konulardan biri de her alanda geri kalmışlıktır. Her şey tembellik ve cehaletin içinde harap olmaktadır. Milletin ahlak anlayışı, birlik ve beraberlik duyguları körelmiş ya da köreltilmiştir. Din adına hurafeler üretilmiş, bu hurafelere itibar edilmiştir. Yitirilen topraklar, teslim olmuş ordular ve bunlara seyirci kalan millet karşısında Mehmet Akif Ersoy, üzülmüş, kederlenmiş, eziklik duymuş ancak ümidini ve mücadele azmini asla yitirmemiştir.

    Örnek bir Müslüman, engin bir hoşgörü sahibi, ülkesinin ve insanlığın sorunlarına karşı duyarlı sorumluluk sahibi biridir. O,  kimyacıdan önce laboratuvarın kapısındadır, imamdan önce camidedir.

     Akif’e göre “Bilim, yükselmenin, ileri milletler seviyesine ulaşmanın vazgeçilmez unsuru.” dur.  İslam dinini, gerilik ve cahilliğin sorumlusu olarak görmediği gibi Müslümanlığın özünden çok şekilciliği ile uğraşan, Kuranı yanlış anlayan, yanlış yorumlayan ve yanlış uygulayan din istismarcıları olduğunu belirtmiştir.

      İslam dininde cehaletin, yobazlığın, tembelliğin, batıl inançların yeri yoktur. Mehmet Akif, İslam’ın ölülerin dini olmadığını aksine yaşayanların, yani dirilerin dini olduğunu da söylemektedir. “İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkıyla bilin / Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için. “   

   Çağdaşların gerisinde kalmak Akif için insan onuruna yakışmayacak bir durumdur. Çalışmayı ve helal kazancı emreden İslam’ın çizgisinde, araştırmayı, gecesini gündüzüne ilke edinerek yaşamıştır. “Bir baksana gökler uyanık, yer uyanıktır. / Dünya uyanıkken uyumak, maskaralıktır.”

       Tembelliğin, boş vermişliğin, ruhsal çökmüşlüğün karşısında hep mücadele, hep azim tarafında olmuştur. İslam’ın yanlış anlatılması ve bu yanlışlığa sığınarak yaşanmasını asla kabul etmez.         

       Kendisinin nasıl hatırlanması gerektiğini şöyle ifade etmiştir: Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince /  Günler şu heyulayı da er geç silecektir. /  Rahmetle anılmak, ebediyyet budur amma /    Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir.        Allah rahmet etsin.

HENÜZ YORUM YOK

YORUM GÖNDER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Exit mobile version