Home Yazarlar Arslan Balta - Yazar Önemsiz Ders mi Var ?

Önemsiz Ders mi Var ?

Öğrencilerimizi beden, zihin ve ruhsal yönden geleceğe hazırlamak, eğitimimizin genel amaçlarındandır. Bu amacı gerçekleştirmeye yönelik olarak da, okullarımızda değişik dersler okutulmaktadır. Yani okullarımızda değişik derslerin okutulması rasgele bir durum değildir. Hayatın çok boyutlu ve karmaşık olması her yönden kedimizi yetiştirmeyi gerektirmektedir.
Hayatta karşımıza çıkacak problemlerin hangi yönümüze yönelik olacağını önceden kestiremediğimiz ve çoğu zaman seçme hakkımız olmadığı için, yapılacak tek şey hazırlıklı olmaktır.
Karşımıza çıkan problemler bazen bedensel, bazen zihinsel, bazen de ruhsal gücümüzle çözeceğimiz nitelikte olabilir. Bedensel gücümüzle çözeceğimiz bir sorunu, zihnî gücümüzle çözmeye kalktığımızda başarılı olma olasılığımız hiçte kuvvetli değildir. Yüz kilo ağırlığında bir yükü ne kadar bilgili olursanız olun, zihinsel gücünüz ne kadar gelişmiş olursa olsun, kaldırma ihtimaliniz düşüktür. Herhangi bir şehrin, mesela, çöp veya trafik sorunu ile ilgili hazırlanacak projede aranan şey, bu konularda yeterli bilgi birikimine sahip olmanızdır. Yaşamın inişli çıkışlı olduğu bir dünyada, hesapta olmayan bazı sıkıntılarla karşı karşıya kalma olasılığımız da vardır. Mesela; iyi para kazandığımız çalışma hayatımızda iflasları, birlikte yaşadığımız sevdiklerimizden ayrılıkları, başarmayı çok istediğimiz sınavlarda başarısızlıkları yaşama ihtimalimiz her zaman vardır. Böyle bir durumla karşılaştığımız zaman, en çok neye ihtiyaç duyduğumuzu bir düşünelim. Sükûnet, ümit, dua en çok ihtiyaç duyduğumuz duygular olsa gerek. İşte bu duyguları bize verecek ruhî eğitimin eksikliği, hiçte tasvip etmediğimiz davranış biçimlerini gündeme getirebilir. İntihar, isyan bunların ilk akla gelenleridir. Ayrıca içki, kumar v.s. gibi teselli arayışları da diğer olumsuz davranışlardır. Bu gibi hallerde, ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmadan, en zor anlarımızda bile kurtuluş ümidinin olabileceğini, hayatın, bizlere yeni çıkış yolları gösterecek imkânlarla dolu olduğunu düşünebilecek olgunluğa sahip bireyler olmak durumundayız. Bunun için hangi eğitime ihtiyaç duyduğumuzu iyi bilmek, problemlere hazırlıklı olma açısından bize önemli avantajlar sağlayacaktır.
Bunları ifade ettikten sonra, hali hazırda okullarımızdaki uygulamalara bakabiliriz. Bilindiği üzere, çocuklarımız ilköğretimden başlayarak büyük bir yarışın içine sokulmaktadır. Öğrencilerimizin, adeta insan olduğu unutulmakta, kendilerine makine muamelesi yapılmakta, Akşam-sabah test çözmeye mahkûm edilmektedir. Böyle bir yaşam biçimi, çocuklarımızı bedensel ve ruhsal sıkıntıların içine sürüklemektedir.
Bir başka uygulama da sınavlardaki soruların belli derslerle sınırlı olmasıdır. Bunlarda Matematik, Fen bilimleri, Türkçe, Tarih, coğrafya, Felsefe grubu dersleridir. Soruların ağırlıklı olarak bu derslerden çıkması, öğrencilerimizin diğer derslere bakış açılarını değiştirmekte, bu dersleri angarya olarak görmeye başlamaktadırlar. Daha açık bir ifade ile çocuklarımız, Resim, Müzik, Beden eğitimi, Din kültürü ve Ahlak Bilgisi gibi dersleri gereksiz ve kendilerine yük olarak görmektedirler. Bu durumda da dersin öğretmenleri, sınıf içerisinde öğrenciye sus demekten başka bir şey yapamamaktadır.
Öğrencilerimizin bu yaklaşımı, tabiî ki kendilerinin suçu değildir. Onlar, eğitim – öğretim sisteminin sadece bir ayağıdır. Sistemin diğer ayakları nasıl kurulmuşsa, çocuklarımız, bu sitem içerisinde kendilerine düşen rolü üstlenmeye çalışmaktadır.
Sıkıntı, sistemden ve eğitim-öğretim alanına dair anlayıştan kaynaklandığına göre, mevcut halin gözden geçirilmesi, önyargısız ve kompleksiz olarak çözüm üretilmesi kaçınılmaz olmaktadır.
İşe imtihan sistemini değiştirerek başlayabiliriz. Sistemin teknik boyutu, elbette bu alanda çalışan uzmanlara aittir. Benim ilgilendiğim alan, özellikle üniversite imtihanının öğrencilerimiz tarafından ölüm-kalım meselesi olarak görülmesidir. Sadece öğrencilerimiz değil, velilerimiz, öğretmenlerimiz ve sistemin bizzat kendisi meseleye bu açıdan bakmaktadır.
Kazanamayan öğrencilerimizin psikolojisindeki tahribat, velilerimizin çocuklarını teselli etme çabaları ve döktükleri gözyaşları, bir dahaki sene çocuklarının gideceği dershane parasını hazırlama çabasına girmesi, nasıl bir meşakkatin içerisinde yaşadıklarını gösterme açısından yeterlidir. Mesele bu kadarla kalsa iyi; intihara kalkışanları mı ararsın, genç yaşta psikiyatri haplarının bağımlısı olanlarını mı? Hepsine rastlamak mümkün.
Okullarımızda öğrencilerimizi sınava hazırladığımız kadar onlara, sınavı kazanamamanın dünyanın sonu olmadığı konusunda da gerekli bilinci vermeliyiz. Sınavda başarılı olamayanların, başarısız bir kişi olmadığını, sadece sorulan sorulara yeterli cevabı veremediğini, hayatın başka alanlarında daha nice başarılara imza atacağını ifade etmek gerekir.
Üniversiteye girişte başarılı olanların, hayatta karşılaştığı birçok olayda yetersiz kaldığını, işin içinden çıkamadığını görmek mümkündür. Çünkü sadece belirli alanlara dair bilgilere sahip olmak, hayatta başarılı olmak için yeterli değildir. Yukarıda buna ait örnekler vermiştik.
Sözün özü, okullarımızda okutulan bütün derslerin aynı öneme sahip olduğunu hem öğrencilerimiz, hem öğretmenlerimiz ve hem de velilerimiz bilmeli, eğitim sistemimizde bu konudaki eksiklik derhal giderilmelidir. Öğrencilerimizin bu derslere ihtiyacı yoksa bu dersler okullarda okutulmasın, bu boşluk başka bir şekilde giderilsin. İnsan hayatında bırakacağınız her boşluk onarılmaz sonuçlar doğurabilir. Resim, Müzik, B. Eğitimi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinden daha ileri derecede öğrenmek isteyenler, bu alanlarla ilgili ağırlıklı ders veren bölümleri seçebilir denilebilir. Ancak benim burada vurgulamak istediğim şey; öğrencilerimiz hangi alanı seçerse seçsin, hayatta hangi işi yaparsa yapsın, kendi alanı dışında bu derslere duyduğu ihtiyaçtır. Bu derslere verilecek önem; çocuklarımızın sosyal, psikolojik ve ruhî gelişimlerini geliştirmeleri açısından da önemlidir.

Öğrencilerimizin zihinsel yönden gelişmiş olmasını yeterli görmek ve hayatta her şeyi başarabileceğini sanmak, çok büyük bir yanlıştır. Bu yanılgıdan, çocuklarımızın, bedensel ve ruhsal yönden de yetişmesi için yeterli çabayı ve hassasiyeti gösterdiğimiz zaman kurtulabiliriz. Her şeyin bilgi ile çözülemeyeceğini mutlaka görmemiz gerekir. Bunu görmenin yolu, insanı bütün olarak ele almaktır. Parçalanmış insan, insan değildir. 02.06.2005  

HENÜZ YORUM YOK

YORUM GÖNDER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Exit mobile version