BİR BÜYÜKŞEHİR HİKÂYESİ VE “KIRSAL MAHALLE”

Kamil BAYRAKTAR

( Bu Yazıyı Uzun da Olsa Mutlaka Okuyunuz! )

BİR BÜYÜKŞEHİR HİKÂYESİ VE “KIRSAL MAHALLE”

(Biz sadece “bir oy”dan mı ibaretiz!?)

 12/11/2012 Tarih ve 6360 SayılıOn Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ve bu Kanunun 30 Mart 2014’teki yerel seçimle birlikte uygulamaya geçmesiyle 1992’de belde belediyesi olan Geyikli “beldeden mahalleye”, diğer köyler de “köyden mahalleye” olmak üzere Şalpazarı ilçesine bağlı bir mahalleye dönüştü. Özetle söylemek gerekirse bu dönüşümle birlikte vatandaşa daha fazla, daha kolay, daha çabuk, daha etkin hizmet götürülecekti. Fakat Kanunun yürürlüğe girdiği günden bugüne yaşananlar dikkate alındığında hiç de öyle olmadı. Hizmetler rutini aşamadı. Hayat şartları daha kolay ve daha yaşanılır hale gelmedi. Aksine vatandaş  TİSKİ,  inşaat ruhsat ve imar harçları v.s örneklerinde tecrübe edildiği üzere kaldırmakta zorlandığı mali yüklerle karşı karşıya kaldı. Revizyon Nazım İmar Planı gibi bir garabeti yaşadı. Çoğunlukla emekli, aynı zamanda da geleneksel metodlarla tarım ve hayvancılıkla uğraşan vatandaş için hayat şartları daha da zorlaştı.

Sadece Geyikli’de, sadece Şalpazarı’na bağlı mahallelerde değil Türkiye’deki 30 ilde mahalleye dönüştürülen 16 bin 220 köy ve 1053 beldede, adı geçen Kanunun beraberinde getirdiği sıkıntılar, mahalleleri, ilçeleri, hatta illeri dahi aşmış olup ülkemizi yöneten iradeye kadar ulaştı ki bu sıkıntılar 3. Tarım ve Orman Şurası raporlarına yansıdı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 21 Kasım 2019 tarihinde kamuoyuna duyurduğu 60 maddelik Şura Sonuç Bildirgesi’nde 17. Madde olarak “Büyükşehir belediyelerinde mahallelerin kırsal ve kentsel olarak yeniden yapılandırılması, kırsal mahallelerde köy tüzel kişiliği yapısının korunması, kırsal yaşamın Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde bütüncül ve entegre bir bakış açısıyla koordine edilmesi.” ifadeleri yer aldı.

3. Tarım ve Orman Şurası öncesinde ve sonrasında ise 6360 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile birlikte bu Kanuna muhatap olan köy ve belde sakinlerinin algılarını ölçmek ve bu algıları bilimsel bazda dikkatlere sunmak için başta Ankara Üniversitesi, Adnan Menderes Üniversitesi, Akdeniz Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi, Bartın Üniversitesi, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Kırıkkale Üniversitesi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Pamukkale Üniversitesi, Süleyman Demirel Üniversitesi olmak üzere onlarca üniversitede onlarca tez çalışması yapıldı.  Bu tez çalışmalarının hemen tamamında 6360 Sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle oluşan ortamın hayat şartlarını, geçimi daha da zorlaştırdığı bilimsel verilerle ortaya konuldu.

Beldeden mahalleye dönüşmüş olması hasebiyle Geyikli özelinde söylemek gerekirse KTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı öğrencisi Nazlı Özcan Sarıhan, Trabzon İli hudutları dahilindeki 57 beldeyi baz alan “6360 Sayılı Yasa İle Ortaya Çıkan Ölçek Tartışmaları Ekseninde Beldeden Dönüştürülen Mahallelerde Hizmet Algısının Farklı Boyutlarıyla Trabzon Örneğinde Tartışılması” başlıklı bir tez hazırladı. 2020’de kabul edilen ve Y.Ö.K tez arşivinde 614056 no ile yer alan bu tez çalışmasında “Trabzon genelinde tüzel kişiliği kaldırılan beldelerde yaşayan mahalle sakinlerinin beş yıllık geçiş sürecinde yaşadıkları tecrübeler bazında hizmetlerin etkinlik düzeyi, verimliliği, halka yakınlığı yani erişilebilirliği, kararlara katılım düzeyi gibi hususlar yönünden yeni yapıya yönelik algı ve tutumlar araştırıldı, değerlendirildi.”  Bu araştırma ve değerlendirme sonucunda da “Çalışmada analiz edilen 6360 Sayılı Büyükşehir Belediye düzenlemesine ilişkin vatandaş algılarının, genel olarak olumsuz yönde olduğu sonucuna ulaşılmıştır” ifadelerine yer verildi.   

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli de 6 Kasım 2020 tarihinde TBMM’de, bakanlığının 2021 bütçesinin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında 6360 Sayılı Kanunun tarımsal faaliyetlere zarar verdiğinden hareketle bu Kanunda bazı tadilatlara ihtiyaç var olduğunu söyledi.

Bütün bu gelişmeler sonrasında TBMM harekete geçti. Sonuç bildirgesini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı 3. Tarım ve Orman Şurası’ndan 11 ay sonra, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin açıklamasından bir ay önce bir Torba Kanun çıkardı. 16/10/2020 Tarih, 7254 SayılıKamu Malî Yönetimi Ve Kontrol Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 10. Maddesiyle 10/7/2004 Tarih ve 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununa “Ek Madde 3” başlığıyla şu madde eklendi:

Köy veya belde belediyesi iken mahalleye dönüşen ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde bulunup sosyo-ekonomik durumu, şehir merkezine uzaklığı, belediye hizmetlerine erişebilirliği, mevcut yapılaşma durumu ve benzeri hususlar dikkate alınarak ilgili ilçe belediye meclisinin kararı ve teklifi üzerine büyükşehir belediye meclisinin en geç doksan gün içinde alacağı karar ile kırsal yerleşim özelliği taşıdığı tespit edilen mahalleler, kırsal mahalle kabul edilir. Bu belirlemenin mahalle düzeyinde yapılması esastır. Ancak; tamamı kırsal mahalle olarak tespit edilmeyen diğer mahallelerde on bin metrekareden az olmamak kaydıyla kırsal yerleşik alan belirlenebilir. Kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan vasfı bu fıkrada belirtilen usulle kaldırılabilir…

İlk fıkrası bu olup toplam beş fıkradan oluşan bu Kanun maddesi ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da bir yönetmelik çıkardı. “Kırsal Mahalle ve Kırsal Yerleşik Alan Yönetmeliği” adlı yönetmelik 15 Nisan 2021 Tarih, 31455 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.

Özetle Yürütmenin başı ile Yasama organı 12/11/2012 Tarih ve 6360 Sayılı Kanunla birlikte pratik hayatta baş gösteren ve onlarca üniversite tarafından hazırlanan tezlerde bilimsel verilerle ortaya konulan sıkıntılara kulak verdi. Kendilerini Yürütmenin başı makamı ile kanun koyucu mevkiine seçen milletin hayatına adı geçen Kanunla giren zorlukları gidermek için vekili oldukları aslî unsur millet lehine iradelerini ortaya koydular. 12/11/2012 Tarih ve 6360 Sayılı Kanunla birlikte mahalleye dönüşen belde ve köylerde yaşanan sıkıntıları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli bizzat dile getirdi. Kanun koyucu TBMM kanun çıkardı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uygulama yönetmeliğini Resmi Gazete’de yayımlattı.

Bilimsel veriler temelli olarak Yasama ve Yürütmenin attığı bu adımları tamamlamak için sıra yine milletin seçerek işbaşına getirdiği yerel idarecilere, Şalpazarı Belediye Başkanlığı ve Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile yetkili organlarına geldi.

Bu gerçeklerden hareketle Geyikli Mahallesi Muhtarı Muhammed Gülay 9 Şubat 2021 tarihi itibariyle Geyikli Mahallesi’nin “Kırsal Mahalle”ye dönüştürülmesi için Şalpazarı Belediye Başkanlığı’na bir dilekçe ile müracaatta bulundu. Takiben Şalpazarı’na bağlı bulunan bütün mahalle muhtarları da aynı taleple müracaatlarını yapmış durumdalar.  

Prosedüre göre Şalpazarı Belediye Meclisi yapacağı aylık olağan ya da olağanüstü toplantılarından birinde bu konuyu görüşerek karara bağlayacak. “Kırsal mahalle” taleplerine ya “evet” ya da “hayır” diyecek. “Evet” derse gerekçeleri ile birlikte bu kararını Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanlığına gönderecek. Trabzon Büyükşehir Belediye Meclisi de 90 gün içinde konuyu görüşerek karara bağlayacak. Trabzon Büyükşehir Belediye Meclisi’nden de “evet” kararı çıkarsa Geyikli ve diğer mahalleler “kırsal mahalle” statüsüne kavuşacak. Kararlar “hayır” şeklinde kendini gösterirse 6360 Sayılı Kanunla birlikte gelen mevcut mahalle statüsü artıları, eksileri ile birlikte devam edecek.

En baştan söylemek gerekirse “kırsal mahalle” statüsüne kavuşmak beraberinde neleri getirecek diye elbette sorulacaktır. Bu tür sorulara cevap mahiyetinde olmak üzere söylemek gerekirse 16/10/2020 Tarih ve 7254 Sayılı Kanunun 10. Maddesine istinaden “Kırsal Mahalle”ye dönüşecek mahallelerde yaşayan vatandaşların lehine bu maddenin 3. Fıkrasına göre şunlar olacak:

1-Gelir vergisinden muaf esnaf ile basit usulde gelir vergisine tabi mükellefler tarafından bizzat işyeri olarak kullanılan bina, arsa ve araziler ile mesken amaçlı kullanılan binalar 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre alınması gereken emlak vergisinden muaf olacak. Yani emlak vergisi alınmayacak.

2- Zirai istihsalde (üretimde) kullanılan bina, arsa ve arazilerden emlak vergisi alınmayacak.

3- Bu yerlerde ticari, sınai ve turistik faaliyetlerde kullanılan bina, arsa ve araziler için emlak vergisi %50 indirimli olacak.

4- Yalnız, 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca bilanço esasına göre defter tutan mükellefler için bu muafiyet ve indirimler olmayacak.

5- 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununa göre alınması gereken bina inşaat harcı ile imarla ilgili harçlar alınmayacak.

6- Aynı Kanuna göre alınması gereken diğer vergi, harç ve harcamalara katılma payları %50 indirimli olarak alınacak.

7- İşyerleri içme ve kullanma suları için en düşük tarifenin %50’sini geçmeyecek şekilde su ücreti ödeyecek.

8-Meskenler, yani evler ise en düşük tarifenin %25’ini geçmeyecek şekilde su ücreti ödeyecek.

Kısa ve net ifadelerle söylemek gerekirse “kırsal mahalle”ye dönüş mümkün olursa bu mahalle sakinleri artık inşaat ruhsat harcı, imar harcı gibi harçlar ödemeyecekler. Mesken olarak ikamet ettikleri evleri için emlak vergisi ödemeyecekler. Evlerinde kullandıkları suya bugün ödedikleri ücretin dörtte biri kadar ücret öder hale gelecekler.

Tabii böyle bir durumda akla şu soru gelebilir: Gelirlerinden olan belediye, “Gelirimizden olduk. Maddi imkânlarımız kısıtlandı. Dolayısıyla işte çöpünüzü toplayamayız, yol vs gibi alt yapı hizmetlerini yapamayız” diyerek hizmet götürmekten geri mi duracak? Elbette geri durmayacak. Trabzon Büyükşehir Belediyesi de, Şalpazarı Belediyesi de 6360 Sayılı Büyükşehir Kanunu’nun kendilerine yüklediği bütün görevleri şu andaki gibi devam ettirecek. Yani yükümlü oldukları hizmetleri yerine getirmekten muaf olmayacaklar.

 İşte girizgâh kabul edilebilecek bu özet bilgilerden sonra Geyikli’de hayatını devam ettiren, Geyikli’nin problemlerine kafa yoran bir emekli gazeteci-yazar olarak Geyikli özelinde söylemek gerekirse Geyikli bu “kırsal mahalle” statüsü imkânını iyi değerlendirmelidir ki 6360 Sayılı Büyükşehir Kanunu ile birlikte vatandaşın sırtına yüklenen birtakım yüklerden kurtulabilsin. Karar verecek mercilere hitaben  söylemek gerekirse ise Geyikli’nin “kırsal mahalle”ye dönüşme talebine dair çok ama çok gerekçe ileri sürülebilir. Biraz uzun olsa da konunun önemine binaen bu gerekçeleri  aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:

“KIRSAL MAHALLE” TALEBİ İÇİN GEREKÇELER

12/11/2012 Tarih ve 6360 SayılıOn Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ve bu Kanunun 30 Mart 2014’teki yerel seçimle birlikte uygulamaya geçmesiyle 1992’de belde belediyesi olan Geyikli “beldeden mahalleye”, diğer köyler de “köyden mahalleye” olmak üzere Şalpazarı ilçesine bağlı bir mahalleye dönüştü.

Bu dönüşümle birlikte vatandaşa daha fazla, daha kolay, daha çabuk, daha etkin hizmet götürülecekti. O zamanlar Trabzon Belediyesi tarafından bastırılıp dağıtılan ve başlığında “20 yıllık hayal gerçek oldu” ibareleri bulunan renkli broşürde belirtildiği üzere hizmet babında;

1-Kişi başına harcanan para miktarı artacaktı.

2-İş imkânları genişleyerek istihdam artacaktı.

3-Kırsal yaşam kalitesi yükselecekti.

4-Daha fazla altyapı hizmeti gelecekti.

5-Hizmet alanının genişlemesiyle birlikte kırsala daha fazla hizmet götürülmesi sağlanacaktı. 6-Büyükşehir Belediyeleri’ne mabedlerin inşası, bakım ve onarımını yapabilme imkânı getirilmiş olacaktı. Mabedlere indirimli bedelle ya da ücretsiz olarak içme ve kullanma suyu verilebilecekti.

7-Büyükşehir ve Büyükşehir İlçe Belediyeleri tarım ve hayvancılığa destek hizmeti hükmü altına girecekti.

8- Tüzel kişiliği kaldırılan köylerde 1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanunu’na göre alınması gereken bina, arsa ve arazi vergileri ile 2462 Sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’na göre alınması gereken vergi, harç ve katılım payları 5 yıl süreyle alınmayacaktı.

9-Tüzel kişiliği kaldırılan köylerde modern tesislerde arıtılmış içme ve kullanma suları için alınacak ücret 5 yıl süreyle en düşük tarifenin %25’ini geçmeyecekti. ( Tüzel kişiliği kaldırılan Geyikli gibi beldelerde bu oran %50’sini geçmeyecek şekilde olup bu hususa adı geçen broşürde yer verilmemektedir.)   

10-Hizmetler sistemli ve uyum içerisinde olacak, hizmetlerde bütünlük ve profesyonellik sağlanacaktı. Bu uyum ve koordinasyonu Büyükşehir Belediyesi sağlayacaktı.

11-Bir de Valiliğe bağlı olarak Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı kurulacaktı.

12- Büyükşehir ile birlikte tüzel kişiliği kaldırılarak mahalleye dönüşen köylerde yapılacak ticari amaç taşımayan yapılar için yürürlükteki imar mevzuatı doğrultusunda yörenin geleneksel, kültürel ve mimari özelliklerine uygun tip mimari projeler ücretsiz verilecek ve denetlemesi yapılacaktı. ( Broşürde beldeden mahalleye dönüşecek mahalleler hususunda ne yapılacağına dair bir ifade yok.)

13-Köyde yaşayan vatandaşlara ruhsat kolaylığı sağlanacak, yani bakkal, manav, fırın, berber, kahvehane, lokanta, kooperatif, büfe, entegre tesis niteliğinde olmayıp da tarım ve hayvancılık amaçlı işletmeler gibi yerler işletme ruhsatı almış sayılacaktı.

14- Vatandaşlar mahalle muhtarlığı, ilçe belediye başkanlığı ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimine katılarak daha fazla söz sahibi olacaktı.

 Fakat Kanunun yürürlüğe girdiği günden bugüne yaşananlar dikkate alındığında yukarıdaki maddelerin çoğunun askıda kaldığı görüldü. Özellikle vatandaşın birebir hayatına dokunacak olanları ile “Büyükşehir olgusunun çağrıştırdıkları”nın adı geçen broşürün iki sayfası arasında sıkışıp kaldığı, pek de dışarı taşamadığı gözlemlendi. Hizmetler rutini aşamadığı gibi hayat şartları daha kaliteli, daha kolay, daha yaşanılır hale gelmedi. Geçmişte karşılaşılmamış zorluklar, yükümlülükler kapıyı çaldı. Geyikli özelinde söylemek gerekirse TİSKİ, inşaat ruhsat ve imar harçları v.s örneklerinde tecrübe edildiği üzere vatandaş kaldırmakta zorlandığı mali yüklere maruz kaldı. Revizyon Nazım İmar Planı gibi bir garabet yaşandı. Çoğunlukla emekli, aynı zamanda da geleneksel metodlarla tarım ve hayvancılıkla uğraşan vatandaş için hayat şartları daha da zorlaştı.

1-İş imkânları genişleyerek istihdam artacaktı. Artmadığı gibi oluşan cüzî istihdam imkânlarının adaletli bir şekilde dağıtılmadığına dair örnekler yaşandı. Mesela 2020 yılında Trabzon Büyükşehir Belediyesi’ne 96 adet otobüs şoförü alındı. Şalpazarı genelinde olduğu gibi Geyikli’den de 3 kişi müracatta bulundu. Fakat Şalpazarı’ndan bir tek kişi bile bu iş imkânından istifade edemedi. İş ve aş hususunda kanunî hak taleplerine duyarsız davranıldığına dair bizde saklı olduğu şekliyle örnekler yaşandı.

2-Çoğunlukla emekli, aynı zamanda da geleneksel metodlarla tarım ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşa Büyükşehir Belediyesinin de İlçe Belediyesinin de herhangi bir hizmet verdiğine tanık olunmadı. Aksine hayvanına içirdiği suyuna su saati takmak zorunda bırakıldı. Mevcut masraflar listesine bir de su parası kalemi eklendi.

Geyikli, 1992 yılına kadar bir köy idi. 1992’de Belde oldu. Bu beldelik 2014’e kadar sürdü. 12/11/2012 Tarih ve 6360 Sayılı Kanun’la Şalpazarı ilçesine bağlı bir mahalleye dönüştü.

Şu anda  evlerin hemen tamamında içme suyunun mevcut olduğu Geyikli’de, içme suyunun kaynaklarındaki depoları, aktarma depolarını inşa, boru hatlarını döşeme işleri taa köy statüsünde olduğu zamanlarda muhtarlar öncülüğünde bizzat vatandaş tarafından gerçekleştirildi. İhtiyaç duyulduğunda yenileme işleri de keza vatandaş tarafından yapıldı. Hatta 1992’de belde belediyesi olduktan sonra da su ile ilgili işler aynı şekilde muhtarlar öncülüğünde bizzat vatandaş tarafından yürütüldü. Alt yapı bizzat vatandaş tarafından döşendi. Kadınlar kollarındaki bileziği sattı; su yolu eşenlere yevmiye olarak verdi. Su depoları yapılırken sırtlarında kilometrelerce kum, çakıl, çimento, boru taşıdı. Geyikli Belde Belediyesi’nin bu hizmetlere dişe dokunur dahli olmadı. İçme suyu hizmetine yerel ve merkezi idarenin katkısı boru desteği ile sınırlı kaldı. Bu yüzden de Geyikli sakinlerinin evlerine belde belediyesi tarafından su saati takma işlemi gerçekleştirilmedi. Vatandaş da su parası ödemek durumunda kalmadı. Yalnız mevzuat gereği encümen kararıyla, emlak vergisi faturalarına sembolik bir su ücreti eklendi ve bu uygulama belde belediyesinin kapandığı 30 Mart 2014 tarihine kadar sürdü.

 03.07.2005 Tarihli 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 14. Maddesinde, “Belediyenin Görev, Yetki ve Sorumlulukları” başlığı altında “İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı….. hizmetlerini yapar veya yaptırır” diyor. Bu maddedeki açık hükmün rağmına içme suyu şebekesini kendisi yapmadığı, yaptırmadığı halde Trabzon Büyükşehir Belediyesi bağlı kuruluşu TİSKİ Geyikli’deki mevcut su şebekesine su saati taktırdı. Geyikli sakinleri su sayacı takma, su parası ödeme işleminden ya da hukuksuzluğundan, haksızlığından, adaletsizliğinden nasibini aldı. Su altyapısını tamamen kendilerinin yapmış olması sonucu değiştirmedi. “Kanun böyle emrediyor” denildi. Vatandaştan ücret almaya başlandı. Bu alma işi vermeden alma şeklinde tecelli etti. 2021 Haziran ayı itibariyle de bu şekilde tecelliye devam ediyor.

Bu noktaya kadar iş şöyle gelişti: 6360 Sayılı Kanun 12.11.2012 tarihinde kabul edildi. Kanun, su, imar vs gibi bir takım mükellefiyetler konusunda 5 yıl gibi bir muafiyet, geçiş süreci gibi geçici maddeleri de barındırıyordu.

5 yılın bitimine yaklaşıldığında 2016 yılının son çeyreğinde TİSKİ’den bazı yetkililer Şalpazarı’na geldiler. Mahalle muhtarları ile bir toplantı yaptılar. Özetle, “Herkes su saatlerini alsın. Faturaları muhtarlar bir klasörde toplayıp yılbaşına (01.01.2017) kadar TİSKİ Şalpazarı bürosuna teslim etsinler. Böylece Şalpazarı’nın bütün mahalle sakinleri sadece bir su saati parasına ( 50 TL) abone olmuş olacaklar. Abonelik için başka ne bir ücret ödeyecekler, ne de kendilerinden işte tapu, işte ruhsat, işte iskân vs gibi belgeler istenmeyecek.” 

Geyikli Mahallesi sakini olarak bu gelişmeden ben 23. 11. 2016 Çarşamba günü Şalpazarı’nda haberdar oldum. 50 TL karşılığında bir su saati aldım ve faturasını Muhtarlar Derneği’ne teslim ettim.

09.12.2016 Cuma günü Trabzon’a gittim. TİSKİ’ye uğradım. İlgili müdürlere olayı sordum. Şalpazarı’na geldiklerini ve yukarıdakileri söylediklerini belirttiler. Daha fazla izahat istemem üzerine de özetle şunları söylediler: “ Muhtarlar 20 Aralık 2016’ya kadar dosyalarını TİSKİ Şalpazarı şubesine teslim edecekler. Şube de dosyadaki isimlerin 01 Ocak 2017’e kadar abone kaydını yapacak. Aboneler su saatlerini TİSKİ’nin su alt yapısını serip kapılara getirdikten sonra takacaklar. Su hattı serme işi 2017 yılı içerisinde ihale edilebilecek. Böylece sadece bir su saati parasına herkes abone olmuş olacak.”

Bu minval üzere Geyikli Mahallesi’nden yaklaşık 960 hane su saati aldı ve TİSKİ’ye verilecek abone listesi klasöründe yerini aldı. Bu klasör TİSKİ Şalpazarı Şubesi’ne teslim edilirken dönemin Geyikli Mahallesi Muhtarı Mustafa Demirbaş, “Ücrette eşitlik sağlanmadıkça…” şerhini düştü. Çünkü  03.07.2005 Tarihli 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 14. Maddesine rağmen dayatılan abonelikle iş bitmedi. Ücret konusunda da sıkıntı yaşandı.

TİSKİ Yönetim Kurulu, Başkan Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu başkanlığında Kasım ayının sonlarında toplandı ( Muhtemelen 25 Kasım 2016). 2017 yılı su tarifelerini belirledi. Şalpazarı’nın diğer bütün mahalleleri için tarife metreküp başına 65 krş olurken Geyikli Mahallesi için 127 krş olarak kendini gösterdi. Yani 6360 Sayılı Kanunun Geçici Madde 1 başlığı altında ilgili bendlerde bulunduğu şekliyle “Bu Kanuna göre tüzel kişiliği kaldırılan köylerde…. İçme ve kullanma suları için alınacak ücret beş yıl süreyle en düşük tarifenin % 25’ni geçmeyecek şekilde belirlenir.” ( 15. Bend) ve “Bu Kanuna göre tüzel kişiliği kaldırılarak tek mahalleye dönüştürülen beldelerde içme ve kullanma suları için alınacak ücret beş yıl süreyle en düşük tarifenin % 50’sini geçmeyecek şekilde belirlenir” ( 28. Bendde Ek Fıkra…)  hükümleri şablon halinde aynen uygulandı. “Belde” ve “Köy” tabirlerinin arkasına sığınıldı. Geyikli’nin “köy” statüsünde kalan diğer Şalpazarı mahalleleri arasında başta arazi şartları, fiziki şartlar, yaşam şartları ve bu şartlarda yaşam atmosferi arasında sanki bir fark varmış gibi; “belde” statüsü taşımış olmakla da yol, su, elektrik vs türünden alt yapı yatırım stoku bağlamında sanki bir fazlalılığı, ayrıcalıklılığı, üstünlüğü oluşmuş gibi davranıldı. Arada hiçbir farkın olmadığı gerçeği dikkate alınmadı. Geyikli bir bitişik nizam yerleşkesi olarak kabul edildi. Ve hepsinden acısı bir yetkili “belde”den olsun, “köy”den olsun “mahalle”ye dönüşerek yetki ve sorumluluk alanına giren yerleri yerinde görme görevini yerine getirmedi. Tam bir “merkeziyetçilik” örneği sergilendi. Masa başında karar verildi. Yerinde görme işi yapılsaydı eşitlik ilkesi “beldeden mahalleye”, “köyden mahalleye” tabirlerine kurban verilmeyecekti. O dönem TİSKİ Genel Müdürü Recep Köksal taa Geyikli’ye gelip vatandaşı ikna etmeye çalışırken vatandaşın da şiddetli tepkisine muhatap olmayacaktı.

Bırakın bu maddenin tıpkıbasım uygulamaya sokulmayıp “beldeden mahalleye”, “köyden mahalleye” bağlamında ücrette eşitlik sağlanmasını TİSKİ Genel Kurulu, alt yapı döşememişliğini de dikkate alabilir, vatandaş lehine daha da cömert davranabilir, ücretleri değil %25’i geçmeyecek şekilde, %20’yi, %10’u geçmeyecek şekilde bile tayin edebilirdi. Çünkü Kanun’un geçici maddesi ona bir üst sınır koymuş,  “bu sınırın üstünde ücret belirleyemezsin” demiş, bu üst sınırın altında her türlü inisiyatifi alabileceğini işaret etmişti. Anlaşılır bir dille ifade etmek gerekirse Geyikli Mahallesi için tespit ettiği 127 krş ücreti komşu mahalleler için tespit ettiği 65 krş seviyesine çekebileceği gibi daha da aşağılara inerek 50 krş, 40 krş, 30 krş olarak da tayin edebilirdi. Bunu yapsa Kanun’a muhalefet etmiş olmazdı. Aksine Kanun’un ruhuna göre hareket etmiş olurdu. Ne zaman ki su metreküp fiyatını Geyikli için 130 krş, komşu mahalleler için 70 krş olarak belirlese işte o zaman Kanun’a muhalefet etmiş olurdu. Fakat bu kadar bir inisiyatif almayı bile düşünmedi TİSKİ ve maddede belirtilen oranları tıpkıbasım uygulama kolaylığını tercih etti. İşte bu tercihtir ki TİSKİ ile Geyiklili vatandaşlar arasında olmadık sorunlara yol açtı.

Bu sorunlar kronik bir hal almaya doğru evrilince dönemin TİSKİ Genel Müdürü Recep Köksal, 14.11.2017 Cuma günü Geyikli’ye geldi. Geyikli Dernek Lokalinde saat 11.00’e, Cuma namazına 1 saat 15 dakika kalaya ayarlanmış bir toplantıda Genel Müdür Köksal, saat takma ve ücret tahakkuk ettirmeyi Kanun’un emrettiğinden, yatırımlar yapılacağından, vatandaşa daha sağlıklı su sağlanacağından bahsetse de vatandaşlar ücretteki eşitsizlik boyutunu aşıp, daha derinlere inip, alt yapı döşememiş olan TİSKİ’nin su saati taktırma ve ücret talep etmeye asla ve kat’a hakkı olmadığını yüksek sesle ifade ettiler. Genel Müdür Köksal’ı neredeyse konuşturmadılar. Köksal’ın misafir olarak geldiğini söylemesine, “misafire böyle mi davranlır?” diye serzenişte bulunmasına rağmen misafirperverliği ile ün salmış Geyiklililer bu siteme aldırış bile etmedi. Atmosfer her kafadan bir ses çıkmaya evrildi. 

Vatandaşlardan birinin yüksek sesle yine tepki göstermesiyle diyalog tamamen koptu ve toplantı sona erdi. Bu toplantıdaki vatandaş tavrı bir gerçeğe dikkat çekiyordu ki o da haksız, adaletsiz, pratik hayatta karşılığı olmayan, hayatın gerçekleri ile bağdaşmayan uygulamaların vatandaşın beden ve ruhunda nasıl tahribatlara yol açmış bulunduğu gerçeğiydi.

Bu toplantıda Genel Müdür Recep Köksal’ın bir şeyi bilmediği de ortaya çıktı. Bu şey kendini “Bu muhallenin su alt yapısını Geyikli Belde Belediyesi döşemedi mi?” sorusunu sorması üzerine kendini gösterdi. Yani TİSKİ Genel Müdürü Köksal’ın Geyikli’deki su alt yapısını Geyikli Belde Belediyesi’nin değil bizzat vatandaşın döşediğinden haberi bile yoktu. Su alt yapısını Geyikli Belde Belediyesi’nin döşemiş olduğunu zannederek su saati taktırmak, su ücreti tahakkuk ettirmek ve bu tahakkukun da “beldeden mahalleye” tabiri bağlamında gerçekleşmesini sağlamak için taa Geyikli’ye kadar gelmişti. Daha önce gelinmiş, vatandaş dinlenilmiş, “beldeden mahalleye”, “köyden mahalleye” tabirleri bizzat yerinde müşahade edilmiş, “yerel yönetim” kavramının ruhuna göre davranılmış olsaydı bütün bunlar belki de hiç yaşanmayacaktı.

İş su saati taktırma, bildikleri ücreti uygulamakla bitmedi.  TİSKİ yetkililerinin yukarıda belirtildiği üzere abonelik için su saati bedeli dışında hiçbir bedel alınmayacağını deklere etmelerine rağmen su saati yanına takılmak üzere abone no kartlarını almak üzere TİSKİ Şalpazarı Şubesine gidildiğinde vatandaşa TİSKİ’nin 2017 Yılı Tarife Cetveli’nin 2. Sahifesindeki Depozitolar Bölümü’nde yer aldığı şekliyle “Tüm aboneliklerde TİSKİ Genel Müdürlüğü’nün tarifesi üzerinden indirimler uygulanarak 25 m3 güvence bedeli alınır” hükmü uygulandı. Bu hüküm gereği ilk gidenler 50 küsur TL öderken sonraları gidenler bu rakamı gecikme zammı ile birlikte ödemek durumunda kaldılar. 

Devamı da geldi. Tüm faturalara “diğer” bölümünde yer aldığı şekliyle “abonelik ücreti” yansıtıldı. Yaklaşık 109 TL civarında seyreden bu abonelik ücretlerini ödemede TİSKİ bir “ödeme kolaylığı lütfunda” (!) bulundu. Bu ücreti 4-5 taksit halinde faturalara yansıtarak tahsil etti.

Bütün bunlar olurken Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Zorluoğlu’dan gelen bir açıklama kayıtlara geçti. 23 Haziran 2019’da tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi öncesinde  İstanbul’daki Şalpazarı Dernekler Federasyonu (ŞALFED) başta olmak üzere Üsküdar Kirazlıtepe’deki Şalpazarı derneklerini ziyareti sırasında komşu köyden bir vatandaşın su saati meselesini gündeme getirmesi üzerine yaptığı açıklamada Zorluoğlu, “Bundan sonra su ile ilgili olarak hizmet götüremediğimiz bölgelerden su bedeli almayacağız” dedi. Bu beyanatı da www.geyiklihaber.com sitesinde İsmet Şengül imzasıyla 11 Haziran 2019’da haber olarak dikkatlere sunuldu.

Bu beyanata rağmen Geyikli sakini olarak bizler hem su parası ödemeye devam ediyoruz. Hem de işin garip tarafı fosseptik çukurlarını kendimiz inşa etmemiz, hattını kendimiz döşemiş olmamıza rağmen bir de “atık su” bedeli ödüyoruz.

Sonuçta vaziyet şu şekildedir: Vatandaşlardan bazıları hiç su saati almadılar. Dolayısıyla onlara hiçbir fatura yansımamakta. Bazıları su saati aldı, abone numarası olan kartı almadılar. Onlara da bir fatura yansımamakta. Bazıları su saati ve abone kartı aldı ve fakat su saatini takmadı. Onlara her fatura yazma döneminde takriben 50 TL fatura bedeli çıkartılmakta. Hem su saati alıp, hem abone kartı alıp, hem de su saatini takmış bulunanlara da tükettikleri bedel karşılığı fatura tahhakkuk ettirilmekte. Bu sınıftan bazı vatandaşlar ise her yağmur yağdığında bulanık su içildiği gerçeğini ileri sürerek su saatlerini söktüler. Hatta su saatini söktükleri yere sayasç yazıcıları görsün diye “ne zaman bulanık olmayan su içersem su saatini o zaman takacağım” anlamına gelen notlar bile bıraktılar.

2021’e gelindiğinde ise bazı vatandaşlar abone olmak için müracaat ettiklerinde ilginç uygulamalara tanık olunmaktadır. 2020’de müracaat edip de 2021’de aboneliği kesinleşen vatandaşlara bu aboneliğin maliyeti yaklaşık 2 200 TL olarak kendini gösteriyordu. Örnekleri olan bu husus bir toplantıda Geyikli Mahalle Muhtarı Muhammed Gülay tarafından Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Zorluoğlu’na iletildi. Abone olmak için ödenen bedelin çok fazla olduğu söylendi. Başkan Zorluoğlu’nun konuya el atmasından mı yoksa yeni bir kanun ya da yönetmelikten dolayı mıdır bilinmez yakın zamanda abone olanlardan yine örnekleri olduğu şekliyle 1200 TL civarında abonelik ücreti alınır oldu. Yani işler belli bir plan, program, hakkaniyetli kural çerçevesinde değil de ite kaka şekilde yürümekte.

TİSKİ uygulamasındaki garabetlerden biri de fosseptik çukuru uygulamasında kendini gösteriyor. Bu uygulamaya göre fosseptik çukuru tabanı sızdırmaz şekilde en az 2x2x2 ebatında, vidanjör ile boşaltılacak kuralı gereği yola yakın, hem de çizdirilmiş projeli olacakmış. Bütün bunları da vatandaş kendisi yapacakmış. Zaten şimdiye kadar yapmış, şimdi de yapıyor olmasına rağmen vatandaş öyle bir uygulamaya maruz kalıyor ki ne aklen, ne mantıken izah etmek mümkün değildir. TİSKİ, su faturalarına “atık su bedeli” yansıtıyor. Bunu da “mevzuat öyle emrediyor” diye yapıyor. Yani vermediği bir hizmetin karşılığını vatandaştan tahsil ediyor. TİSKİ dahasını da yapıyor. Mesela Geyiklili bir vatandaşın önüne koyduğu  25.11.2020 tarihli bir “Kanal Katılım Payları Hesap Cetveli”nde görüldüğü üzere Kanal Durum Belgesi karşılığı 35,40 TL, İçmesuyu Atık Su Projeleri Onay Harcı karşılığı 554,60 TL, Kanal Durum Kanal Ruhsat Keşif Bedeli karşılığı 236 TL, Kanalizasyon Harcamalarına Katılım Payı karşılığı 269,93 TL, Kanal Harcama Katılım Payı karşılığı 37,50 TL,  İçme Suyu Şube Yolu Bedeli 362,33 TL, İnşaat Suyu Şube Yolu Bedeli 220,32 TL olmak üzere toplam 1 716,08 TL tahsilat yapabiliyor. TİSKİ, ütün bu kalemlerin vatandaşın ayağına gelmesinde hiçbir dahli olmadığı halde su abonesi olmak isteyen vatandaştan bu tahsilatı yapıyor. 

Bu çelişki yetmiyormuş gibi vatandaşın karşısına  bir de 26.03.2019 tarihli “ŞALPAZARI İLÇESİ UMUMİ HIFZISSIHHA MECLİSİ KARARI” çıktı. Bu kararda “Bölgemiz coğrafi yapı olarak dağlık, eğimli arazi ve dağınık yerleşime sahiptir. Dolayısıyla bölgemizde kanalizasyon şebekesi kurulması ve arıtım tesisi yapılması güç ve pahalı bir yatırım olarak karşımıza çıkmaktadır” tespitinden hareketle iş fosseptik çukurlarına havale edilmekteydi. Fosseptik çukurlarını ve çukur hattını ise vatandaşın kendisi zaten yapmaktaydı. Hal böyle iken karar metninde ismi geçen devlet erkânının toplanıp böyle bir kararın altına imza atmaları “mış gibi yapmak”tan öte bir anlam ifade eder miydi? “İnsan aklı ile oynamanın böylesi” diye vatandaşı yormaktan başka ne anlam ifade ederdi?

Dönemin TİSKİ Genel Müdürü Recep Köksal 14.11.2017’de Geyikli’ye geldiğinde yatırımdan, temiz ve sağlıklı su sağlamaktan bahsetmişti. TİSKİ 2021 Haziran ayı itibariyle bu beyanın yakınından değil uzağından bile geçmekte değildir. Geyiklili vatandaş her yağmur yağdığında bulanık su içmeye mahkum  durumdadır. TİSKİ öncesi bu bulanık su ücret ödemeden içiliyordu. Şimdi aynı bulanık su ücreti ödenerek içiliyor. Bu husus TİSKİ Şalpazarı Şubesi yetkililerine hatırlatıldığında “her mahalleden aynı şikayet geliyor”dan başka bir icraat görülemiyor.

Özetle; TİSKİ Belediye Kanunu’nun 14. Maddesi hükmünü açıkça ihlal ederek hiçbir yatırım yapmadığı halde mevcut su altyapısına, iyi mi, kötü mü, sağlıklı mı değil mi, sürdürülebilir özellikte mi değil mi vs diye “Büyükşehir beklentisi gereği” tespit çalışması bile yapmadan su saati taktırdı.  Şifahî olarak “Bir su saati bedeli karşılığında abone olacaksınız. Biz de alt yapıyı kapınıza kadar sereceğiz. Ondan sonra da su saatlerinizi takacaksınız” dedi. Bu sözünde de durmadı. Hem altyapıyı sermeden su saati takmaya zorladı. Hem de sisteme giren vatandaşların faturalarına “güvence bedeli”, “abone ücreti” gibi kalemler yansıttı. Bununla da kalmadı; atıksu tahliyesi için hiçbir kanalizasyon altyapısı kurmadığı, atıksuların tahliye edildiği fosseptik kuyularını bizzat vatandaşın kendisi yaptığı halde aynı faturalara bir de “atıksu bedeli” eklendi. “Beldeden mahalleye”, “köyden mahalleye” tabirlerinden hareketle 6360 Sayılı Kanun’un geçici maddesindeki şablonu aynen uyguladı. Beldeden mahalleye dönüşen Geyikli ile köyden mahalleye dönüşen diğer mahalleler arasında hiçbir fark olmadığı halde su ücret tahakkukunda hakkaniyet, adalet diye bir şey gözetmedi. Bire iki kat farkla ücret yansıttı.

Sonradan mevzuat çerçevesinde abone olmak durumunda kalanlardan 2020’de müracaat edenler yaklaşık 2 200 TL öderlerken 2021’de bu rakam 1 200’lere düştü. Bu uygulama vatandaşın lehine gibi gözükedursun TİSKİ yetkililerinin ellerinde bir kriter olmadığı kanaatine de yol açtı. Bütün bunlar Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Zorluoğludan 23 Haziran 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi sırasında İstanbul’da söylediği “Bundan sonra su ile ilgili olarak hizmet götüremediğimiz bölgelerden su bedeli almayacağız” sözüne rağmen gerçekleşti. Halen de aynı minval üzere devam ediyor. Hem de öyle devam ediyor ki vatandaş yağmurlu havalarda dün ücret ödemeden içtiği bulanık suyu bugün ücret ödeyerek içmek gibi bir garabeti yaşıyor. Bu garabeti “sizlere sağlıklı su içireceğiz” diyen TİSKİ eski Genel Müdürü Recep Köksal’ın verdiği söze rağmen yaşıyor.

Sadece TİSKİ bağlamında yaşanan gelişmeler bile tek başına belde belediyelerinin kapatılıp Büyükşehir statüsüne tâbi olmanın Geyikli’ye ne kazandırdığı hususunda yeterli olabileceği bir yana bu meyanda daha başka gelişmeler  yok değil elbette.

“REVİZYON NAZIM İMAR PLANI” GARABETİ

3-Geyikli 1992’de Belde oldu. 27 Haziran 1992’de belediye teşkilatı kuruldu. Gültepe, Yeşilyurt ve Yenimahalle adlarıyla 3 mahalle tesis edildi.

 Bütçeden pay almak için “Nazım İmar Planı” yapıldı. Bu planda çok ama çok aksaklığın olduğu sonradan ortaya çıktı. Planda öyle uygulamalara yer verilmişti ki mesela bir şehit babası Büyükşehir statüsüne geçişin ayak seslerinin duyulduğu zaman diliminde kanuna uygun olarak ev yapmayı belde belediyesi uygulamaları çerçevesinde inşaat ruhsatı, iskan vs gibi harçları daha ucuz ve uygun düzeyde halledebilmek için başvuruda bulunduğunda ev yapmak istediği tapulu arazisi ya “sosyal donatı alanı”, ya “çocuk parkı”, ya “yeşil alan” olarak imar planına işlenmişti. O şehit babası inşaat söz konusu olduğunda acı acı gülerek “Dağın başındaki tapulu yerlerime bir ev sığdıramadım” şeklinde anlatıyordu.

Büyükşehir statüsüne geçişten sonra normalde imar planı konusunda beklenen ne olur? Büyükşehir yetkilileri ilgili mühendislerini gönderir; ya da ihaleyi verdiği şirketin mühendisleri gelir, daha önce belde belediyesi tarafından yaptırılan plan da ellerinde kendi sınırlarına dahil olan Geyikli’de yeni bir plan çalışması yapar olurdu. Çünkü Büyükşehir bu işleri daha iyi bilir, yanlışlıkları, alel acele yapılmışlıkları düzeltirdi. Fakat hiç de öyle olmadı. Geyiklililer  mahallesinde elinde eski planla topoğrafik çalışma yapan hiçbir kimse görmedi. Görülen şey sadece Merkez Camii’nin yanındaki kahvenin camına asılmış büyük boy bir Revizyon Nazım İmar Planı haritası oldu.

Trabzon Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14.07.2017 tarih ve 291 sayılı kararıyla onaylanan bu Şalpazarı İlçesi Geyikli Mahallesi 1/5000 ölçekli Revizyon Nazım İmar Planı’ndan haberdar olanlar tapularını alarak Şalpazarı Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’nde soluğu aldı. Evine, arazisine vs düşen türlü türlü hata izdüşümlerini bilgisayar ekranında gördü. Düzeltilmesi için itiraz dilekçeleri verdi. Bu itiraz dilekçesi sayısı 439’u buldu.

15.09.2017 tarihinde  dilekçeleri görüşen Trabzon Büyükşehir Belediye Meclisi, 3-5 tane itiraz dilekçesi haricinde hiçbir itirazı kabul etmedi, hepsine “red” cevabı verdi. Bu red cevaplarını vatandaşlar tebligat kendilerine ulaştığında “hükmü yok sayacağı”nı ifade eden cümlelerle karşıladı.

 Yakın zamanda öğrenildi ki bu plan ilk ve problemli plan baz alınarak yapılan bir plan bile değilmiş. Bilgisayar başında Google Earth’ten harita indirip bu harita üzerinde çalışılarak yapılan bir planmış. Böyle bir icraatın mantığını anlamak mümkün müdür? Hani, broşürde de ifade edildiği üzere Büyükşehir’e geçişle birlikte hizmetler sistemli bir şekilde verilecek, işler plan, program dahilinde usulüne uygun şekilde icra edilecekti. TİSKİ örneğinde görüldüğü üzere hiç de öyle olmadığı gibi imar planı bazında da olmadı. Zorluk üstüne zorluk kendini gösterince Şalpazarı Belediye Meclisi bu Revizyon Nazım İmar Planı adlı masabaşında üretilen garabeti tedavülden kaldırmak zorunda kaldı. 

Özetle, Büyükşehir statüsüne geçişle birlikte hizmetler sistemli ve uyum içerisinde olacaktı. Hizmetlerde bütünlük ve profesyonellik sağlanacaktı. Her şey planlı, programlı, ihtiyaçlar imkânlar da dikkate alınarak bir takvime bağlanacaktı. Bunların hiç biri olmadığı gibi plan deyince ilk akla gelen Nazım İmar Planı hususunda bile ne plan, ne program gözetildi, ne de işin tabiatına uygun hareket edildi. Vatandaşın aklı ile alay edercesine Google Earth üzerinden bir Revizyon  Nazım İmar Planı vatandaşın önüne konuldu. Vatandaşın parasıyla kim tarafından yapıldığı bilinmeyen bu planın pratik hayatta bir karşılığı olmayınca da tozlu raflara kaldırıldı. Olan da vatandaşın cebinden çıkıp da bu planı yapanlara ödenen paraya oldu. Büyükşehir uygulaması işte bu paranın heba edilmesine çanak tutan bir uygulama olarak kendini gösterdi. 

BÜYÜKŞEHİR YOLU BÖYLE Mİ YAPAR?

4- 31 Mart 2019 Yerel Seçimlerine ramak kala Geyikli Mahallesi’nin Karaağaç mevkii ile Güney mevkiini birbirine bağlayacak bir yol çalışmasına başlandı. Yol yapımına Güney mevkiinde asfaltın hemen yanı başındaki Nihat Evren’in evinin yanından başlandı. Saylıbuz ismi ile müsemma ırmak geçildi. Irmağın hemen öbür yakasında katonun önüne yöre tabiriyle söylemek gerekirse bir “say”, yani kaş çıktı. Bu sayın kırılmasıyla ortaya çıkan kaya parçaları Saylıbuz ırmağı üzerindeki küçük şelale yoluyla ırmağa ve üzerinde kurulu bulunan tarihi kemer köprünün altına, üstüne, sağına, soluna atıldı. Küçük şelaleden eser kalmadığı gibi köprü koca koca taş parçaları arasında kaldı. Üzerinden “insan” unsuru geçsin diye inşa edilen köprünün insan unsuru ile ilişkisi kesildi. Değil üzerinden geçmek köprünün yanına varmak bile zor hale geldi. Hepsinden acı olanı şuydu ki bu köprü seferberlik zamanında Ruslara karşı Karadağ’larda savaşarak şehit düşüp Çarşıbaşı İlçesi’nin Serpil Köyü’nde medfun bulunan İmadoğlu Hurşit tarafından inşa ettirilmiş, bizlere emanet edilmişti. Köprünün bu vasfı bir nebze dahî olsa gözetilmedi.

Irmağın hemen yanındaki kaşı kato daha fazla kıramadığı ve dinamit atmadan kırılamayacağı kararıyla yol çalışması durdu. Sonrasında Karaağaç mevkii tarafından başlatıldı. Karşı yakada aynı zorluk yaşanmadı. Ama yaşanan bir şey oldu. Giriş dahil yer yer güzergâh değişikliği yapıldı. Girişte tırmanması zor bir yokuş hasıl oldu. Daha ilerilerde hamakı andıracak, suyu tutup akıntıyı engelleyecek eğrilikler ortaya çıktı. Bu şekilde Geyikli Deresi’ne ulaşıldı. Burada da gözetilmeyen bir şey oldu. Geyikli’nin yaş itibariyle ikinci tarihî su değirmeninin toprak zemindeki bendini ortadan kaldırdı. Su ile irtibatı kesildi. Değirmen bazında aynı türden fiil Geyikli deresini geçtikten sonra da kendini gösterdi. İmadoğlu Şehit Hurşit’in burada da bir imzası vardı. Bu imza Geyikli’nin en eski su değirmeniydi. Şehit İmadoğlu Hurşit’in önderliğinde inşa edilmişti. Oluğunun içi oyulmuş taşların üst üste getirilmesiyle inşa edilmiş olma gibi bir özelliği vardı. Bu taş oluk yönü ile bile dikkat edilmesi gereken bu değirmen bir asra yakın süre Geyiklililere hizmet etmişti. Yalnız mısır vs zahire öğütmeye ihtiyaç kalmayan zaman dilimine girildikten sonra bu şehit yadigârı ihmal edilmiş, hatta bendinin önemli bir bölümü 2016 yılındaki selde yıkılmıştı. Yol yapımı sırasında bu değirmen neredeyse tamamen gözden kayboldu. Etrafı taş-toprak altında kaldı. Taşlardan betondan müteşekkil üst kısmı bile nasibini aldı. Belde belediyesi döneminde de eskisi gibi ihtiyaç duyulmadığı için hiç mi hiç ilgilenilmeyen bu tarihi su değirmeninin o zamanlar en azından yanından geçiliyordu. Yanından değil yakınından geçmek bile imkânsız hale geldi. Bu da bir Büyükşehir Belediyesi yol alt yapısı inşası dolayısıyla oldu.

Bereket, ortaya merhum Mizamoğlu Hacı Hasan Evren’in vasiyeti üzerine bir maddî imkân çıktı da bu şehit yadigârı değirmen tamamen yok olmaktan kurtulma şansını yakaladı. Katoyu Şalpazarı Belediyesi tahsis etti. Mazotun yarısını da karşıladı. Kato 7-8-9-10 Haziran 2021 tarihlerinde 4 gün çalıştı. Değirmene bir yol açıldı. Üstündeki taşlar alındı. Üstü temizlendi. Yeniden faaliyete geçirmek için de Ağasar Deresi üzerindeki Ortak Değirmen, Pelitçik Deresi üzerindeki Çıtıloğlu ve Yama değirmenlerini tarihî fonksiyonlarını icra eder hale getiren Divrinoğlu Hacı Mehmet Diner çalışmakta.  

Karaağaç tarafından gelişte de katonun önüne kırıp geçemeyeceği bir kaş çıktı. Devam edilemedi. Bir süre dinamit atmak için delik açma aracı beklendi. Gelip delikler açtıktan sonra dinamit atıldı. Bu dinamit patlatma sırasında fırlayan  bazı kaya parçaları Saylıbuz Irmağı üzerindeki tarihi köprüyü istila etti. Öbür tarafta da dinamit atılmasına rağmen her iki kol arasında bağlantı kurulamadı. Sonuçta hesapta olmayan bir imkân hâsıl oldu. Karayolları Bölge Müdürlüğü sorumlu olduğu yol üzerinde Dıvıroğlu Mustafa Atalar’ın evi yakınında bir istinat duvarı inşaatı gerçekleştirdi. O duvarın taşları bu yarım kalan yerden temin edildi. Edilirken yine dinamitler patlatıldı. Saylıbuz ırmağı üzerindeki tarihî kemer köprünün üstüne bu kez taşların yanısıra bir de kocaman bir ladin (doruk) ağacı yüklendi. Böylece bağlantı sağlanmış oldu. Bu bağlantı işte öyle bir bağlantı oldu. Ne ırmaklara menfez yapıldı. Ne de Geyikli Deresi üzerine yapılması gereken köprü yapıldı. Ne yol işler hale getirildi. Nihat Evren’in evi yanından Geyikli Deresi’ne kadar olan kısım ancak tarihî değirmene yol açmak için gelen katonun kepçesiyle biraz olsun işler hale getirildi. Geyikli Deresi’nden Karaağaç mevkiine kadarki bölüm ise içler acısı durumda. Araba yolu demeye bin şahit ister vaziyette.

 Büyükşehir’in yarım bıraktığı yol işi elbette bununla sınırlı değildi. Büyükşehir Belediyesi, 08.07. 2016 tarihinde, bir Cuma günü gecesinde Geyikli’nin o zamana kadar görmediği sel âfeti sonrasında kendi sorumluluk alanındaki bazı yerlere menfezler yaptı. Karayolları’nın yaptığı menfezlerin beton bıyıkları varken Büyükşehir Belediyesi’nin yaptırdıklarında yoktu. Dahası menfezler bittikten sonra üstlerini öyle bir şekilde bıraktı ki; betonlamadığı gibi doğru-düzgün tesfiye bile etmedi. Yan yana olan üç tanesinde bizzat tanık olunduğu şekliyle bu düzeltme işini çevre sakinleri ellerinde kazma-kürek kendileri yapmak zorunda bırakıldı. Bir de çok küçük bir tarihî kemer köprünün üstüne moloz yığılarak görünmez hale getirildi.

Yol altyapısı bazında hepten de doğru dürüst hizmet verilmedi değil. 2019 yılında Kıran mevkiinden Kürdoğlu Hasan Gülay’ın evinin yanına kadar asfalt döküldü. 2020’de Konakyanı Mezarlığı yanından Kıran’daki Merkez Camii yanına kadar meydanlar dahil asfalt serildi. Aynı yıl yine Konakyanı ile Kavacık alt mevkiine giden yoldaki ırmaklardan dördüne büz atılıp istinat duvarı yapıldı. Yine Geyikli Mahallesi içinde bazı ırmaklara büz atılıp, menfez ve duvarlar yapıldı. Adembilmez mevkiinden Uzunevi mevkiine kadar yol betonlandı. Bu tür bir betonlama Belen mevkiinde Sisdağı’na giden yol üzerinde de yapıldı. Ama bütün bunlar belli bir plan program çerçevesinde değil hatırlı siyasî, bürokrat vs kişilerin devreye sokulması ile gerçekleştirildi.

Özetle yollardan bir yol yapılırken ne bir plan, program dahilinde yapıldı; ne bitirilip çalışır hale getirildi; ne de güzergâhındaki tarihî eserler dikkate alındı. Tam bir sorumsuzluk örneği sergilendi. Yapılıp da işler hale getirilenler de Büyükşehir ruhu gereği ve sonucu olarak değil de hatırlı siyasi, bürokratik vs mekanizmaların zorlanmasıyla ancak devreye sokulabildi.  

KADİM MEZARLIKLARIN DURUMU

5-Büyükşehir düzenlemesi ile birlikte Geyikli Mahallesi’nde bulunan mezarlıklar da Trabzon Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü uhdesine geçti. Mezar kazma başta olmak üzere mezarlıkların bakımı, temizlenmesi vs de bu müdürlüğün yapmak zorunda olduğu işler arasına girdi. Bu zamana kadar mezarlıklar Geyikli muhtarlarının önayak olmasıyla vatandaşlar tarafından temizleniyordu ve bu temizlik mutlaka yılda bir kez yapılıyordu. Peki 2014 yılından bu yana ne oldu? Vatandaş “Artık mezarlıklarımızı Büyükşehir Belediyesi temizleyecek, bakımını yapacak” diye sevindi. Fakat bu sevinç kursağında kaldı. Dönemin Muhtarı Mustafa Demirbaş’ın zorlamasıylasadece bir yıla münhasır olmak üzere İŞKUR tarafından istihdamı sağlanan elemanlara o da sadece 3 günlük bir çalışma ile Konakyanı Mezarlığı’nda bir temizlik çalışması yaptırıldı. Temizlik tamamlanmadan da bu çalışma sona erdirildi. Evinin arkasına rast geldiği için geri kalan bölümü temizleme işi bu satırların yazarına düştü. 2020 yılında bir adlî tahkikat gereği bir mezardan nümune almak için gelen heyet içinde bulunan Mezarlıklar Müdürlüğü şefine mezarlıkların durumu hatırlatıldığında alınan cevap “Yeterli elemanımız yok. İŞKUR da eleman tahsis etmedi. Onun için elimizden bir şey gelmiyor” şeklinde oldu. Sonuçta Geyikli’deki kadim mezarlıkların temizliğini yapmak yine Geyikli Mahallesi İhtiyar Heyeti’ne düştü. 2021 yılı itibariyle ücret mukabilinde zararlı dikenler kestirildi. Şalpazarı Ziraat Odası Başkanı Ali Bayraktar’ın temin ettiği ilaçla ilaçlatıldı.

Konakyanı Mezarlığı’nın bir bölümüne kaymayı önlemek için bir duvar yapılacaktı. Önceki Muhtar Mustafa Demirbaş, çakıl temin etmiş, Konakyanı Meydanı’na yığdırmıştı. Mezarlıklar Büyükşehir Belediyesinin uhdesine geçince bu duvar işi yetkililere bildirildi. Mezarlıklar Müdürlüğü’nden yetkililer geldi. Ölçtüler, biçtiler, gittiler. 2015 yılındaki bu ölçme biçmeden sonra ne gelen oldu, ne de giden… Olan “nasıl olsa duvarı Büyükşehir Belediyesi yapacak” diye Konakyanı Meydanı’nda bulunan hazır kum-çakıla oldu. Bu malzeme ihtiyacı olanlara dağıtılınca duvarı yapacak önemli bir malzeme de elden çıkmış oldu.

Bu arada hepten de gelen giden olmadı değil. Mahallede mezar kazma işi ile ilgilenen, onlar olmasa belki de cenazelerin ortada kalacağı tehlikesi dillendirilen insanların “mezarı kıbleye dönük kazmıyorlar” diye şikâyet edildikleri oldu. İşte o zamandır ki Mezarlıklar Müdürlüğü’nden yetkililer geldiler de ölçüm yapma gibi bir büyük görev ifa ettiler.  

Özetle Büyükşehir statüsüne geçildikten sonra mezarlıklar konusunda dahî Büyükşehir Belediyesi tarafından üstlenilen görevlerin yerine getirilmesi hususunda değil yakından uzaktan bile geçme söz konusu olmadı.

BİLİM NE DİYOR?

6- 6360 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile birlikte bu Kanuna muhatap olan köy ve belde sakinlerinin algılarını ölçmek ve bu algıları bilimsel bazda dikkatlere sunmak için başta Ankara Üniversitesi, Adnan Menderes Üniversitesi, Akdeniz Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi, Bartın Üniversitesi, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Kırıkkale Üniversitesi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Pamukkale Üniversitesi, Süleyman Demirel Üniversitesi olmak üzere onlarca üniversitede onlarca tez çalışması yapıldı.  Bu tez çalışmalarının hemen tamamında 6360 Sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle oluşan ortamın hayat şartlarını, geçimi daha da zorlaştırdığı bilimsel verilerle ortaya konuldu.

Beldeden mahalleye dönüşmüş olması hasebiyle Geyikli özelinde söylemek gerekirse KTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı öğrencisi Nazlı Özcan Sarıhan, Trabzon İli hudutları dahilindeki 57 beldeyi baz alan “6360 Sayılı Yasa İle Ortaya Çıkan Ölçek Tartışmaları Ekseninde Beldeden Dönüştürülen Mahallelerde Hizmet Algısının Farklı Boyutlarıyla Trabzon Örneğinde Tartışılması” başlıklı 204 sayfalık bir doktora tez hazırladı. 2020’de kabul edilen ve Y.Ö.K tez arşivinde 614056 no ile yer alan bu tez çalışmasında “Trabzon genelinde tüzel kişiliği kaldırılan beldelerde yaşayan mahalle sakinlerinin beş yıllık geçiş sürecinde yaşadıkları tecrübeler bazında hizmetlerin etkinlik düzeyi, verimliliği, halka yakınlığı yani erişilebilirliği, kararlara katılım düzeyi gibi hususlar yönünden yeni yapıya yönelik algı ve tutumlar araştırıldı, değerlendirildi.”  Bu araştırma ve değerlendirme sonucunda da “Çalışmada analiz edilen 6360 Sayılı Büyükşehir Belediye düzenlemesine ilişkin vatandaş algılarının, genel olarak olumsuz yönde olduğu sonucuna ulaşılmıştır” ifadelerine yer verildi.

Bu tez hazırlanırken Trabzon ili dâhilinde beldeden mahalleye dönüşen 57 beldede 2642 katılımcı vatandaşla anket gerçekleştirildi. 42 sorunun yer aldığı anket sonucunda bu sorular sunulan hizmetler bağlamında etkinlik, verimlilik, hizmet sorunu, şikayet, katılım, memnuniyetsizlik ve siyasi boyut olmak üzere yedi boyut halinde sınıflandırılıp değerlendirildi. Ortaya da şöyle bir tablo çıktı: 

Hizmetlerde etkinlik algısını oluşturan ifadeler incelendiğinde bu algının vatandaşlar açısından genel olarak düşük düzeyde hissedildiği anlaşıldı. Verimlilik algısını oluşturan ifadeler incelendiğinde, bu algının da vatandaşlar açısından genel olarak düşük düzeyde hissedildiği saptandı. Hizmet sorunu algısını oluşturan ifadeler incelendiğinde ise bunlar doğrultusunda bu algının vatandaşlar açısından genel olarak yüksek düzeyde hissedildiği saptandı. Şikayet algısını oluşturan ifadelerin ortalama değeri incelendiğinde ise bunlar doğrultusunda bu algının vatandaşlar açısından genel olarak orta ve yükseğe yakın düzeyde olduğu saptandı. Katılım algısını oluşturan ifadeler incelendiğinde bu algının genel olarak düşük düzeyde olduğu ortaya çıktı. Memnuniyetsizlik algısını oluşturan ifadeler incelendiğinde, bu algının vatandaşlar açısından genel olarak yüksek düzeyde hissedildiği saptandı. Siyasi algıyı oluşturan ifadeler incelendiğinde ise bu algının, vatandaşlar yönünden generl olarak orta düzeyde olduğu yani kararsız kalındığı saptandı.

Aynı tezde ankette yer alan ifadeler ve bazı katılımcıların ek olarak görüş bildirdiği kısım incelendiğinde en çok sıkıntı yaşanan belli başlı bazı hususların ortaya çıktığı belirtildi. Bu sıkıntılar;

a-) Bu mahallelerde alt yapı ve yollarla ilgili büyük sıkıntıların yaşandığı,

b-) Gerekli teknik ekipman ve araç gerece ulaşmanın eskiye nazaran daha da zor olduğu,

c-) Yine eski düzene nazaran sorunların ve taleplerin iletilebileceği bir yetkiliye ulaşmanın neredeyse imkânsız olduğu,

d-) Daha uzak bir birimden hizmet beklemenin yapılacak olan işlerin sürecini arttırdığı ve böylelikle zaman kaybına neden olduğu,

e-) Bu düzenleme ile bu yörelerde iş olanağının azaldığı,

f-) Büyükşehir belediyesi ve ilçe belediyesi arasında anlaşmazlık olduğu, koordineli çalışılmadığı ve her kurumun bir diğer kurumu yetkili olarak gösterdiği yani yetki karmaşası yaşandığı,

g-) İlçe belediyelerinin gelirlerinin yetersiz olduğundan dolayı bu mahallelere yeterli hizmeti sunamadığı, şeklinde sıralandı.

Bu ankete Geyikli Mahallesi’nden 56 kişi katkıda bulundu. Anket çalışmasında bu satırların yazarı da (Kamil Bayraktar)  çalışmayı yapan Nazlı Özcan Sarıhan’la birlikte çalıştı. Bu çalışmada gördü ki hangi siyasi partiden olursa olsun bu 56 vatandaştan hiç birinin “Büyükşehir statüsüne geçildi, iyi oldu” dediğine tanık olunmadı. Hemen hepsi yeni düzen ile birlikte özellikle hizmet bağlamında orta yere gelen tablodan şikayetçi, vaadlerin yerine getirilmemişliğinden bîzar olduklarına dair görüş beyan ettiler.

Özellikle bu ankette yer alan “Belde belediyelerinin kapatılması ile ilgili düzenleme siyasi parti ve kişilere fayda sağlamak amacıyla yapılmıştır” şeklindeki 6. soruya seçeneklerden “Katılıyorum”, “Kesinlikle katılıyorum”la cevap verirken bir şeyi daha ekleme ihtiyacı hissettiler ki o şey “Oy uğruna kurban edildik” oldu.

“Oy uğruna kurban edildik” ifadesinin açılımını yapmak gerekirse, büyükşehir olmadan önce Trabzon Belediye Başkanlığı Ak Parti ve CHP arasında gidip geliyordu. Bir de Saadet Partisi’nin seçimi etkileyecek oranda oyu vardı. Dolayısıyla iktidar, Trabzon ilinin belediye başkanlığını garanti altına almak için kırsaldan gelecek oya ihtiyaç duymuş olacak ki Trabzon’u da büyükşehir statüsüne sokan düzenlemenin altına imza attı. Yani oy uğruna Trabzon büyükşehir oldu, Geyikli Belde Belediyesi kapandı. 2014 ve 2019 yerel seçim sonuçları da bu kanaati doğruladı. Kısacası Geyikli’li vatandaşların “oya kurban edildik” sözleri pratikte kendine yer bulmuş oldu.

KANUN, LAFZI VE RUHU İLE BİRLİKTE KANUNDUR

7-Buraya kadar sıralanan beş örnek, bir doktora tezi ve daha nice ortaya konulabilecek örneklerde görüleceği üzere Büyükşehir Kanunu ile birlikte daha hızlı, daha çok, daha etkin, daha planlı, daha program dâhilinde geleceği söylenen hizmetler ya hiç gelmedi, ya çok zor geldi, ya hatırla ite kaka surette geldi. Gelirken de inşaat ruhsat harcı, imar harcı, emlak vergisi vs. bazı mali yükleri de beraberinde getirdi. “Kırsal Mahalle” Kanunu ile hiç olmazsa bu yüklerin kaldırılması imkânı doğdu. Bu imkânı realize etme sorumluluğu ise ilçe ve büyükşehir belediyelerine bırakıldı. Geyikli ve komşu mahalleler özelinde söylemek gerekirse önce Şalpazarı, sonra da Trabzon Büyükşehir Belediyesi ile yetkili kurullarına havale edildi. Sıra onların karar vermelerine geldi.  

Bu hususta karar verilirken göz ardı edilmemesi gereken bir şey vardır ki o da Kanunların bir lafzı bir de ruhunun bulunduğu, lafzın da ruha göre yorumlanarak hareket edilmesi gerektiğinin hukukun temel argümanlarından olduğu gerçeğidir. Bundan hareketle Kanunda ve Yönetmelikte belirtildiği üzere “kırsal mahalle” seçim kriterlerindeki bazı ifadelere takılınmamalı, bu ifadelerin arkasına sığınılarak “Kanun da Yönetmelik de bize böyle hareket etme, yani kırsal mahalle taleplerine olur vermeme hakkı tanıyor” denilmemelidir. Çünkü Büyükşehir Kanunu ile mahalleye dönüşmekle dönüştürme gerekçeleri ya da vadedilenler gerçekleşmediği ve hatta bazı zararlara yol açtığı gözlemlendiği, dile getirildiği için yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur ki yol açılan zararlar telafi edilebilsin. Kaldı ki pratik hayatta gözlenen bütün gelişmelere bakıldığında “kırsal mahalle” gerçeği ile karşı karşıya bulunulduğu her hal ve kârda kendini göstermektedir. Dolayısıyla “kırsal mahalle” taleplerine Kanun ve Yönetmelikteki metinleri sadece lafzından hareketle bir şablon gibi ele alarak “bu şablona uyarsa olur, uymuyorsa olmaz” şeklinde bir yaklaşım sergilenmemelidir. Kanun ve Yönetmeliği, “Bu Kanun ve Yönetmelik niçin çıkarılma ihtiyacı hissedildi de çıkarıldı”dan hareketle oluşan sorunları gidermeye, vatandaşın üzerine binen yükleri kaldırmaya yönelik adım atılmalıdır. Yani lafz ruhla beraber dikkate alınarak karar verilmelidir.

Geyikli Mahallesi olarak şablon yaklaşımının, Kanunu-Yönetmeliği uygularken sadece lafzıyla hareket etmenin, ruhunu yok saymanın beraberinde getirdiği problemleri TİSKİ bağlamında yaşanmışlıklar gerçeği ışığında hatırlatmakta fayda bulunması bir yana 2019 Temmuz ayının son Cumartesi günü 200.ncüsü düzenlenen Geleneksel Sisdağı Şenliği’ne katılan Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Zorluoğlu, aynı şenliğe katılan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Trabzon Vali Yardımcısı, Şalpazarı Belediye Başkanı Refik Kurukız, Şalpazarı Belediye Başkan Yardımcısı Faruk Beldüz, Trabzon Belediye Başkan Vekili Şalpazarlı Atilla Ataman, Geyikli Mahalle Muhtarı Muhammed Gülay huzurunda vatandaşlara hitaben yaptığı konuşmada “Gözden ırak olan gönülden de ırak oluyormuş. Bundan sonra Trabzon’un gözden ırak olan ilçelerine pozitif ayrımcılık uygulayacağız” taahhütünde bulundu. Başkan Zorluoğlu’nun bu sözlerine göre hizmet sunulurken Geyikli ve komşu mahalle gibi mahallelere pozitif ayrımcılık yapılacak, öncelik tanınacaktı. 2021 Haziran ayına kadar bu vaadin gerçekleştiği söylenemez. Hizmet götürmede bu vaad yerine getirilemediyse hiç olmazsa “kırsal mahalle” ile ilgili Kanuna ve uygulama Yönetmeliğine göre karar verilirken bu pozitif ayırımcılık vaadi dikkate alınmalıdır.

“POZİTİF AYRIMCILIK” İLKESİ HAVADA KALMAMALI

8- Sadece böyle bir vaadde bulunulduğu için değil pratik hayatta yaşananlar böyle yol gösterdiği için pozitif ayrımcılık ışığında bir kararın altına imza atılmalıdır. 

Bu bağlamda dikkatlere sunulacak çok şey olması bir yana Amerikalı olup da Almanya’da hayatını devam ettiren bir siyaset bilimci yazardan hareketle bir yaklaşım biçimi ortaya koymakta fayda olsa gerektir. Bu yazar F. William Engdahl’ın “Ölüm Tohumları” ve “Sahte Domuz Gribi Sahte Gıdalar” adlı iki kitabına, makalelerine, kendisi ile yapılan röportajlara bakıldığında büyük bir tehlikeye dikkat çektiği görülüyor. Engdahl; toprağa ekecek tohum bulamama tehlikesi gerçeğine dikkat çekiyor. Dünyadaki bir takım adamlar ve onların güdümündeki şirketlerin Norveç’in kuzeyindeki Spitsbergen adasında Svalbard Küresel Tohum Deposu denilen bir tohum ambarı kurduklarını, “kıyamet tohum deposu” da denilen bu ambarda birbirinden farklı 3 milyon orijinal, yani geleneksel tohumu özel ambalajlarda saklamakta olduklarını belirtiyor. Peki, “Dünyanın pek çok ülkesinde zaten var olan tohum depolarının başına ne gibi bir felaket gelecektir ki, Svalbard’a muhtaç kalınacaktır?” diye soran Engdahl, şu öngörüde bulunuyor: “Düşünün, dünyadaki tüm tohum çeşitleri NATO destekli Svalbard’da biraraya getirilip kontrol altına alındığında, dünyadaki diğer paha biçilmez tohum bankalarını savaşlar ve terörist eylemler ile yok etmek çok kolay olacak. Sonrasında da Monsanto ve DuPont gibi devler, kendi GDO tohumlarını tüm dünya çiftçilerine tek elden sunabilecekler. Yani tüm tohum çeşitlerini ele geçirdikten sonra dünyanın diğer tohum bankalarını tekel oluşturabilmek amacıyla yok edebilirler.” Bu öngörüsüne Engdahl, 2003 yılındaki Irak savaşında yaşanan gelişmeleri dayanak gösteriyor: “Irak medeniyetlerin beşiği ve binlerce yıl önce buğday tarımının doğduğu yerdir. Ebu Garip’de yüzlerce yılda geliştirilen buğday tohumu çeşitlerinin yer aldığı bir tohum bankası bulunuyordu. Amerikan bombardımanından sonra o tohum mahzeni tarihe karıştı. Artık kimse o tohumların nerede olduğunu bilmiyor.” 

Dünya üzerinde girilmesi yasak olan 15 bölgeden biri olarak Svalbard’daki bu “kıyamet tohum deposu”nu inşa eden adamlar ve şirketleri sadece bununla kalmıyor. Mesela Pakistan’ın Basmati pirinci örneğinde olduğu gibi bütün geleneksel tohumları patent altına alma operasyonu yürütüyor. Ki onların izni olmadan bu tohumları kullanmak asla mümkün olmasın.

Yani insanlık öyle bir tehlike ile karşı karşıya bulunuyor ki bu tehlikenin adı topraklarına ekecek tohum bulamama ve kendisini dünyanın efendisi olarak gören bir takım adamların GDO’lu tohum dayatmasına mahkum hale gelme ve dolayısıyla da insanlık soyunun gıda yoluyla kurutulması tehlikesidir. Bu tehlikeye maruz kalmamanın en açık yolu ise hem ülke, hem de vatandaş bazında elde geleneksel, kadim tohum bulundurmaktan başkası değildir. 

İşte şu anda Geyikli’de ve Şalpazarı İlçesi’ne bağlı mahallelerde ikamet eden insanlar küçük çiftçi sınıfından olarak yüzlerce yıllık geleneksel tohum geleneğini, hayvan besleyenler bazında da kara sığır türünden geleneksel hayvan ırkını devam ettiren insan özelliği taşıyorlar. Geyikli başta olmak üzere bu özelliği taşıyan bütün belde, köy ve mahallelerin sırf bu özellikleri bile onların alabildiğine pozitif uygulamalarla kapısının çalınması gerektiğine işaret ediyor. Hatta bu pozitif uygulamalarda bile bir ayrıcalık tanınmasını, “pozitif ayrımcılık” ilkesinin sonuna kadar zorlanmasını salık veriyor.

Kaldı ki şu anda Geyikli ve diğer bütün mahallelerde yüzlerce yıllık mısır, fasulye, patates, kabak, pazı, karalahana vs tohumlarıyla tarım yapan ailelerin bireyleri zaten birer birer öte dünyaya göçüyor. Bu kadim tohumları devredebilecek çocukları ise uzak illerde, yaban ellerde bulunuyor. Önlem alınmazsa Şalpazarı mahallelerini Türkiye sathına yaydığımızda sonuçta öyle bir şey olacak ki kendilerini dünyanın efendileri görenler başta olmak üzere yedi düvelin peşinden koştuğu olmazsa olmaz bir değerin, “kadim tohumlar” hazinesine ait tohumların elimizden kayıp gitmesi gibi bir acı gerçekle yüz yüze geleceğiz.

Geyikli dâhil bütün mahallelerde yaşamayı tercih edenler ellerinde, ambarlarında, kilerlerinde, eski günlerini çok ama çok arayan seranderlerinde işte böyle bir hazineyi barındırıyorlar. “Kırsal mahalle” olayı dâhil verilecek bütün kararlarda böyle bir hazinenin farkında olarak mı karar vereceğiz yoksa hazine üstünde oturan dilenci misali bir konumu mu tercih edeceğiz? Böyle bir kavşak noktasında oluşun emarelerinin bolca yaşandığı bu zaman diliminde bir karar verilirken kadim tohum türü hazineler meselesinin de göz önünde bulundurulması önem arz ediyor olsa gerektir.

“AYSBERG”İN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ DE VAR

9- Karar verme merciinde bulunanların kararlarını verirken hakkında karar verdikleri, verecekleri kitleyi de çok iyi tanımaları, bilgi sahibi olmaları gerektir ki verilecek kararlarda isabet kaydedilebilinsin. Kitlenin sadece görünen, bilinen yüzüne bakmakla yetinilmesin. Bu kitleye bir aysbergmiş gibi bakılsın ve bu aysbergin görünen yüzü ile birlikte görünmeyen yüzlerinin de olduğu dikkate alınarak hareket edilsin ki sağlıklı kararlar verilebilmiş olsun. Hakkında karar alınacak hedef kitlenin bireylerinin sadece “bir oy”dan ibaret olmayıp, hangi köklerin ağacı, dalı, yaprağı, meyvesi olduğu göz önünde bulundurulsun ki sonradan “keşke” denilecek kararların altına imza atılmamış olsun.

Bu bapta Geyikli bazında söylemek gerekirse Çavuşoğlu Hamdi Bayraktar, Temeloğlu Mustafa Algün, Delihaliloğlu Hali Bayraktar, Halilcükoğlu Bayram Özsoy, Dıvıroğlu Hüseyin Atalar, Hurşitoğlu Molla Mustafa Demirtaş, Danaoğlu Ali Osman Gülay, Kuşoğlu Ahmet ve Osman Karagöz kardeşler, Efendioğlu Hüseyin Diner gibi Geyiklililer İstiklal Harbi’nde 9 Eylül’de İzmir’e yalın ayak indiklerinde kendilerine söylenen “Boş bulduğunuz evlere girin, kalın. Üzerinize yazılacak” sözüne kulak bile asmadılar. Köyleri Geyikli’ye döndüler. Hatiboğlu Hacı Ali Gülay gibiler Trabzon’da tanıdık Rumlar tarafından kendilerine verilmeye kalkılan 5-10 hane anahtarına tenezzül bile etmediler, “Bunları ben ne yapacağım?” diyerek geri verdiler. Soluğu Geyikli’de aldılar. Bunların oğulları, torunları İzmir’e gurbete gittiler. Yıl boyu Palamut Fabrikası’nda çalıştılar. Geyikli’den kopma korkusuyla mı yoksa Geyikli sevgisiyle midir bilinmez, oralardan yer almaya hatta bedavadan yer tutmaya tenezzül etmediler.  Kaynak denilen ve Temmuz ayına rastlayan Sisdağı şenlikleri haftasında köylerine koştular. Yıl boyu kazandıklarını burada harcadılar. Borçlanarak tekrar gurbete çıktıklarında akılları da gönülleri de hep Geyikli’de kalırdı.

Devletten yol istemediler. Yolsuzluk yüzünden yiyecek, içecek, yakacak vs her  ne lazımsa hepsini saatlerce, günlerce sırtlarında taşıdılar. İş, aş istemediler, kendi yağlarında kavruldular. Gerektiğinde karınlarına taş bastılar. Doktor, hastane, ilaç istemediler. Onların bu alandaki yaralarına Kenanoğlu Mürsel Kenan, Paşaoğlu Osman Nuri Demirbaş, Şıhoğlu Hasan Yaşar, Hıdıroğlu Ahmet Aydemir, Baltaoğlu Murat Balta gibiler merhem oldular. Şehre inip iş, aş, yurt, yuva diye devletin başına ekşimediler. Bir ara Ağasar vadisinde “şebeke” denilen insanlar türemişler, vadi sakinlerinin kıt kanaat geçimlerine, ahlâk ve namuslarına, can ve mal güvenliklerine musallat olmuşlardı. Devletin kudret eli aranır ve fakat irade yoksunluğundan mı yoksa gücü olmadığından mıdır bilinmez görünmez, hissedilmezdi. Yöre sakinlerine de kaderleriyle başbaşa kalmak kalırdı. İşte bütün bunlara ve daha nice sıralanabileceklere rağmen Geyikli’nin bu insanları topraklarını terk etmedi. Tâbii Şalpazarı’nın diğer mahalle sakinleri de terk etmedi.

Fakat sonraları her ne oldu ise oldu bir kırılma yaşandı. Bu insanların evlatları Samsun’lara, Adapazarı’lara, İzmit’lere, İzmir’lere, İstanbul’lara, Almanya’lara, Hollanda’lara, Belçika’lara, Avusturya’lara, Fransa’lara savrulmaya başladı.  Savrulmalar savrulmaları beraberinde getirdi.

 Bu savrulmanın ne kadar yıkıcı sonuçlara yol açtığını anlama babında söylemek gerekirse Geyikli’nin  Cumhuriyet’in ilk yıllarında açılmış bulunan İlkokulu başta olmak üzere, Adembilmez İlkokulu, Yumurcaktaş İlkokulu, Belen İlkokulu, Osmanoğlu İlkokulu, İlköğretim Okulu ve Çok Programlı Lise’sinden eser kalmadı. Hepsi birer birer kapandı. Çünkü Geyikli’de bu okulları açık tutacak öğrenci kalmadı. Kala kala taşımalı sistemle Doğancı İlk ve Ortaokulu ile Şalpazarı’ndaki liselere götürülen 5-10 öğrenci kaldı.

Atıl vaziyette duran bu okulların öğrenciye hasret kalması bir yana daha da vahimi Geyikli’nin sokakları da çocuk yüzüne, sesine, koşmasına, atlamasına, zıplamasına; meyve ağaçları da taşlamasına hasret kaldı. Yetmedi. Hanelerin içi de, duvarı da, kapısı-bacası da, hayvanı olan hanelerin hayvanı da aynı sese hasret. Hasret kalınan bu sesler ancak televizyonlardan duyulur oldu. Haneler iki-üç ihtiyarlı gayrıresmi darülacezelere, iki-üç emeklili gayriresmi huzurevlerine döndü. Kapıları ya bir aile hekimi, ya bir ambulans ya da “evde hizmet” görevlileri çalar oldu.

Geyikli’de kalmakta direnenler ise bir taraftan uzak il, yaban ellerdeki yakınlarının hasreti ile yanarken diğer taraftan ata-dede yurdunda, ocağında kalan azdan az sayıda köylü-komşulardan “Rabbine dön!” emrine uyup kadim Geyikli mezarlıklarındaki yerlerine göçenler olunca üzerlerine daha bir öksüzlük, gariplik, yalnızlık hissi çöküyor.

Kısacası, zaman zaman bazı tarihçilerin, sosyologların, araştırmacıların “Geyikli’ye şu şu sülâleler nereden gelmiş?” diye sorulardan biri olarak sordukları sülâlelerden kimilerinin adı sanı bile kalmadı. Kaldıkları mekânlardan bile eser yok. Bazılarının adı kaldı, kendi uzak il, yaban ellerde kayboldu. Bazılarının adı kendine mezar taşlarında yer buldu. Bu gidişat değişmezse ad, sandan öte kendileri Geyikli’de kalanların hanelerini de Geyikli Belediyesi, Çok Proğramlı Lise, İlköğretim Okulu tabelası hâlâ üzerlerinde duran binalar gibi bir sonun beklemekte olduğu şüphe götürmez bir gerçek halinde orta yerde duruyor.

 Bu sonu gördükleri içindir ki selden arta kalan, ayakta kalan misali Geyikli’de kalanlar, “Giden geri gelmiyor. Doğan soluğu İstanbul’da alıyor. Buranın sakinleri ise birer birer öte dünyaya göçüyor. Adamdan çok ev var. Çok zaman geçmez bu köy tamamen boşalır. Amerikan filmlerindeki terk edilmiş kasabalar gibi olur. Yalnız bir daha dolmaya başlar ama onu görmeye kim öle kim kala” şeklinde yüksek sesle kanaatlerini dillendiriyorlar.

Bütün bu gelişmeleri birebir yaşayanlar üzerinden geçen göç seline kapılmaktan kurtulup da Geyikli’de kalabilenlerden başkası değildir. Kadim Geyikli’yi hayatta ve ayakta tutma yükü omuzlarına binmiş Geyiklililerden başkası değildir. Gidenler gitti, göçenler göçtü. Kalanlar ise işte bu gidenlere, göçenlere rağmen burada kalma iradesini gösterebilenler sınıfından oldular. Dolayısıyla bu kalanlar hakkında, İzmir’deki hane anahtarlarını almak yerine bakma bile bakmayan gâzilerin oğulları, torunları hakkında bir karar tasarrufunda bulunulurken “Siz niye buralarda kaldınız? Siz niye diğerleri gibi tasınızı tarağınızı toplayıp gitmediniz? Buraları şen tutmak size mi kaldı?” mânâlarına gelebilecek türden kararlara tevessül etmekten uzak durmak eşyanın tabiatına daha uygun olsa gerektir.

Şu anda şehir tablosunun ülkeyi nasıl bir sarmala sürüklediği göz önünde bulundurulduğunda köyden şehire inmeyerek bu sarmalı daha da içinden çıkılmaz hale getirmeyen Geyiklililer ve Şalpazarı’na ait bütün mahalle sakinleri bu mânâya gelecek, hatta “kaşıkla verdiğini kepçe ile alma” sözünü akla getirecek, “bu ne yaman çelişki” dedirtecek  kararları hak etmediği gibi hakkı olanı almasından ötesini, yukarıda bahsedildiği gibi her türlü pozitif ayrımcılığı hak ediyor.

“PIRELLİ” ZİHNİYETİNE KURBAN VERİLMEMELİ

10- Aysberg bakış açısına katkı babında kitle bazında bir örnek daha vermek gerekirse göz önünde bulundurulması gereken bir husus daha vardır ki o da şudur: Şu anda Geyikli başta olmak üzere Ağasar Vadisi mahallelerinde ikamet etmekte olup da Büyükşehir vs türünden uygulamalara maruz kalanlar en başta 60-70-80-90 yaş üzeri insanlardır. Ve bu insanlar, bu yaşlarda bile tarlada, çayırda, bayırda, ahırda çalışmakta ve üretime katkıda bulunmaktadırlar. Bu insanların çoğu emeklidirler. Türkiye’nin çeşitli illerinde, yurt dışında, yaban illerde herkesin bildiği şartlarda çalışarak emekli olmuşlar ve emeklilik sonrasında hayat sürmek için ata-dede yadigârı toprakları tercih etmişlerdir. Yani hızlı, karmaşık, zor şehir hayatından kaçıp köylerine, dağlarına, yaylalarına sığınmışlardır. Her bireri de bunu ömürlerinin son demlerinde rahat bir nefes almak, biraz olsun rahat etmek için yaptıklarını söylemektedirler.  

Bir zamanlar TRT televizyonunun siyah beyaz ekranlarında boy gösteren bir Pırelli otomobil lastiği reklamı vardı. Pırelli otomobil lastiğinin gücünün anlatılmak istendiği bu reklamda bir Pırelli lastiği taa dağ başında bir kayanın başında tünemiş bir karganın yanına süratle, gürültüyle yuvarlanarak çıkıyordu. Karganın önüne geldiğinde karga yerinden fırlıyor ve ağzından “Tüh be! İnsana dağda da rahat yok.” kelimeleri dökülüyordu.

2014 yılında Büyükşehir statüsü ile kapıyı çalan gelişmeler, 38 yılını gurbette geçirip de sonrasında köyüne dönen bir Geyiklili gazeteci-yazar olarak hem bu satırların yazarında, hem de ömürlerinin son demlerinde biraz olsun rahat etmek için köyleri Geyikli’ye çekilen vatandaşların zihninde işte bu Pırelli reklamının canlanmasına ve “Pırelli zihniyetine kurban mı ediliyoruz yoksa?” sorusunun belirmesine yol açmış bulunuyor. Dolayısıyla “kırsal mahalle” konusunda karar verme yetkisi elinde olanların  vereceği kararların bu soruya da cevap teşkil edecek mahiyet arzedeceğinin unutulmaması gerekiyor.

İNSAN SADECE SURETTEN İBARET DEĞİLDİR

11-Aysberg örneğinin kitle örneğinde olduğu gibi tek tek “insan” bazında da düşünülmesi gerektiğini unutmamakta fayda vardır. Mesela Geyikli’de yaşayan bir Esma Bayraktar var. Esma Bayraktar görünürde dul, 5 oğul, 4 kız anası yaşlı ve hasta bir kadındır. Fakat o bunlardan ibaret değildir. O, bundan yaklaşık 60 yıl önce alınan bir kararla, atılan bir adımla Anadolu insanını yaban illere savurmanın kurbanı bir acılı anadır. Bu savurmanın 50 yıl sonra faturasını çok acı bir şekilde, hem de evladının canı ile ödemek zorunda bırakılan bir anadır.

 Çünkü gökkubbe altında fakirliği suç sayma gibi bir anlayışın sahibi Oğuz Kağan’ın torunlarını 16. Türk Devleti Türkiye Cumhuriyeti kendi toprağında doyuramadı. 1960’lı yıllarda iş başında olan, karar verme mercilerinde bulunan zihniyet köklü bir şekilde duruma el atmadı. İdare etmeyi yeğledi. Sorunu çözmek yerine ihraç etmeyi uygun gördü. Oğuz Kağan’ın torunlarını Almanya’lara, Hollanda’lara, Fransa’lara ihraç, Hans’lara, Edward’lara, Valery’lere muhtaç etti. Birinci nesli köle etti. İkinci, üçüncü, dördüncü neslin kaybolmasına yol açtı. Oğuz Kağan’ın onları, onların da Oğuz Kağan’ı tanıyamayacağı hale getirdi. Bu operasyondan Çepni boyuna mensup Ağasar Vadisi sakinleri ve dahî Geyiklililer de nasibini aldı.

Bu kayboluş, bu tanınmama, İstiklâl Harbi gazisi Çavuşoğlu Hamdi Bayraktar’ın merhum oğlu Mehmet’in torunu Hamdi örneğinde olduğu gibi uç noktalara bile taşındı. Hamdi, Seferberlik’te Bayburt’ta kalıp kimsesizler mezarlığındaki sıradağlar arasında yer alan, sonrasında dümdüz edilip üzerine bina yapılmak gibi bir vefa (!) örneği sergilemek suretiyle uğruna canını feda ettiği vatan toprağının bu kadarı bile kendine çok görülenlerden Konakoğlu Mehmet’in torunu merhum Ahmet Bayraktar ile eşi Esma Bayraktar’dan doğma Nejla ile evli idi. İki erkek çocukları vardı. İşte bu Hamdi eşi Nejla’yı, hem de çocuğunun gözleri önünde boğazını keserek katletti. Bu katl küçücük iki erkek çocuğun bedavadan Hıristiyan Almanlara hediye edilmesini beraberinde getirdi. Maktul Nejla şu anda sorunu çözmek yerine idare etme kabilinden ihraç etme kararı vermeyi yeğleyenlerin yakasına asılacak bir madalya olarak Geyikli’nin kadim Konakyanı mezarlığındaki mezarında yatıyor.

Başka isimler de yok değil elbette. Delihasanoğullarından Ahmet Özer ile Nurhan Özer, Özel Harekât Komiser Yardımcısı oğulları Fatih Tolga Özer’i, Tunceli’de PKK kurşunlarına kurban verdi. Karaalioğlu merhum Mehmet eşi merhum Ayşe Karagöz vefat etmeden önce oğlu Halil Karagöz’ü er olarak vatan görevine gönderdi. Gönderdiği gibi dönüşünü göremedi. Ancak şehit olarak konulduğu tabutuna sarılmak durumunda kaldı. Muhammed Göce de oğlu Murat konusunda aynı kaderi yaşadı.

Bu konuda verilebilecek çok ama çok örnek olması bir yana bu örnekleri sıralarken maksadımız asla bir ajitasyon, duygu sömürüsü değildir. Maksadımız karar verme mercilerinde bugün bulunanların karar verirken kimler hakkında karar verdiklerini, sıradan insanlar değil koskoca aysberg insanlar hakkında karar verdiklerini, maktul Nejla’nın evlat acısı ile kavrulan anası Esma, şehit Fatih Tolga Özer, şehit Halil Karagöz, şehit Murat Göce gibilerin varisleri ile daha nice şehit ve gâzi varisleri hakkında karar vermekle karşı karşıya bulundukları gerçeğini hatırlatmaktır. Hakkında karar verilecek dilekçe sahibi Geyiklili olarak söylemek gerekirse başta Geyikli insanı olmak üzere Şalpazarı’na bağlı bütün mahalle sakinlerinin sadece bir “oy”dan ibaret olmadığını, “oy”dan öte fonksiyonlar icra ettiklerini, görünenden öte nice görünmeyenleri bünyelerinde barındırdıklarını; hayallerinin, ideallerinin, hislerinin, duygularının var olduğunu; her birerinin bir başına ya da birlikte birer “Kızılelma”larının bulunduğunu idraklere sunmak içindir.  Ki Yaratıcısı Allah (c.c) tarafından eşref-i mahlukat yani yaratılmışların en şereflisi, zübde-i kâinat yani kâinatın özü olarak tarif edilen insan hakkında iki boyutlu bir fotoğraf karesine hapseden yaklaşımla değil de çok boyutlu bir anlayışla karar verme inisiyakı harekete geçirilerek sağlıklı kararlar verilebilsin.

SÖZ KONUSU OLAN ŞEY HALKA HİZMET İSE

12- Bu konuda bir hususu daha dikkatlere sunmak gerekir ki o da şudur: Türkiye, demokrasi ile idare edilen bir ülke olup demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biri siyasi partilerdir. Siyasi partiler ise halkın karşısına çıkıp, halktan oy alıp ya ülke yönetiminde ya da yerel yönetimlerde oyunu aldığı halk adına, halk yararına vazife görmektedirler. Yeterli oyu alamayan siyasi partiler bu vazifeden mahrum kalmaktadırlar. Bir siyasi partinin hem ortaya çıkış nedeni hem de varlığını sürdürmesi halkın oyuyla işbaşına gelmeyi başarıp başaramaması ile orantılı bir husustur. Daha bir çok cümle ile uzatılabilecek bu gerçek şu anda Şalpazarı Belediyesi yönetimine Ağasar Vadisi mahalleleri sakinlerinin oylarıyla gelmiş bulunan Cumhur İttifakı’nın MHP kanadı, Trabzon Büyükşehir Belediyesi bağlamında da yine Cumhur İttifakı’nın Ak Parti kanadı için de geçerlidir. Gelecek seçimlerde işbaşına gelmek isteyen CHP, İyi Parti, Saadet Partisi ve diğer bütün partiler için de aynı şey söz konusudur. Yani “kırsal mahalle” konusu gereği belediye bazında söylemek gerekirse gelecek yerel seçimleri ya tekrar kazanmanın, ya da kazanmanın nirengi noktası alınacak halk oyu ile ilgili olmaktan başkası değildir. Bu oyu almanın yolunun ise oyuna talip olunan halkı, yararına olacak hizmetler, kararlar hususunda memnun etmekten geçtiği hemen herkesin, özellikle siyasi parti mensuplarının malumu olsa gerektir.

Bu cümleden olarak dikkatlere sunmakta fayda vardır ki İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin CHP’li Başkanı Tunç Soyer, İzmir’in kırsal yerleşim yerlerini Kanun çıktıktan sonra, daha Yönetmelik bile yayımlanmadan  “kırsal mahalle”  başvurusu için teşvik etmeye başladı. Soyer, kırsal bölgelere yaptığı gezilerde muhtarlara “kırsal mahalle” statüsü için başvuruda bulunmaları çağrısında bulundu (amerikanınsesi.com, 9 Şubat 2021).  

“Kırsal mahalle”yi içeren kanunî düzenleme yapıldıktan hemen sonra CHP Genel Merkezi kendi belediye başkanlarına bir yazı göndererek “kırsal mahalle” başvurularının tümünün kabul edilmesini istedi (Ali Ekber Yıldırım, Tarım Dünyasından, dünya.com, 23.02.2021).

CHP Genel Merkezi’nin bu yazısı Malkara ve Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi nezdinde hemen makes buldu. Önce Malkara Belediyesi Meclisi Malkara’ya bağlı mahallelerin “kırsal mahalle” başvurusunu kabul etti. Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi’ne gönderdi. Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi de Nisan Ayı Olağan Meclis Toplantısı’nda Malkara mahallelerinin bu “kırsal mahalle” statüsüne geçiş başvurusunu hem de oy birliği kabul etti (Marmarahaber.com.tr, 15.04.2021).

Kısacası ana muhalefet partisi “kırsal mahalle” konusunda ortaya koyduğu bu yaklaşımla yarın oy talep etmek için karşısına çıkacağı halkın oylarını kendi hanesine yazdırma yolunda adım atmayı yeğlemiş bulunuyor. Dolayısıyla MHP’li Şalpazarı Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri ile Ak Parti’li Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri’nin “kırsal mahalle” konusunda karar verirken bu tür gelişmeleri de dikkate alarak adım atmaları gerektiği izahtan vareste olsa gerektir.

Geyikli’de doğan, büyüyen, sonrasında 6 yıl Trabzon merkez, 32 yıl İstanbul olmak üzere toplam 38 sene gurbette kalan, en sonunda da 2007 yılında tekrar Geyikli’ye dönmekten yana tercihini kullanan bir gazeteci-yazar olarak Geyikli başta olmak üzere Şalpazarı’na bağlı bütün mahalle sakinlerinin hislerine tercüman olabileceğine inandığım bu satırları “kırsal mahalle” konusunda sağlıklı bir karar verilmesine katkı sağlar inancıyla en başta Geyiklililerin, akabinde Şalpazarı’na bağlı bütün mahalle sakinlerinin ve dahî bu konuda karar verecek mercilerde bulunanların dikkatlerine arz ediyorum.

Kamil BAYRAKTAR

1 Yorum

  1. Yazı emek verilerek hazırlanmış. Yerel siyasetçiler kanunlardan, yönetmeliklerden bihaber. Ve bahsettiğiniz gelirlerin kesilmesi endişesi sebebiyle vatandaştan yana olmuyorlar, çözüm mercii de olamıyorlar. Eğitimli, irade sahibi hak arayan insanlar siyasette söz sahibi olursa bu tarz konularda yol alınabilir.

YORUM GÖNDER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz