Almanya İnsanımızı Bitiriyor

Hafız Mustafa Lütfü BAYRAKTAR

1971’de gidip 1987’de kesin dönüş yaptığı Almanya tecrübelerini aktaran Mustafa Lütfü Bayraktar, çocuklarını Almanya’ya almamakla çok büyük isabet kaydettiğini sonradan daha iyi anladığını belirtiyor.

Gençlerin iş için Almanya kapılarına gitmelerini hiç mi hiç tavsiye etmeyen 16 yıllık tecrübe, “Çünkü Almanya insanı yiyor. Dinini, imanını, hem de bedenini yiyor. Almanya içten içten seni yer de hiç duyamazsın. Beş-on kuruşluk geçimin oluyor ama seni bitiriyor. Haberin bile olmuyor” diyor. 

73 yaşındaki Mustafa Bayraktar amca da 4 çocuk sahibi Hikmet Gülay gibi kendini Almanya’ya savrulanlar içinde bulanlardan birisi. Türkiye’nin, işsizine iş bulmak, kendi insanının emeğini devreye sokarak tarihi misyonuna yakışır bir güce erişmek için gerekeni yapmayı düşünmek yerine, sırf “işsizlik problemini” ihraç etmeyi tercih etmek gibi yanlış bir yola başvurması olayının ilk kuşak kurbanlarından biri olan Mustafa Bayraktar, 1971 yılında gittiği Almanya’dan 1987′ de kesin dönüş yapmış. O, dönme konusunda iki arada bir deredelik yaşamamış. 
Çünkü, Hikmet Gülay’ın akranı olan çocuklarını, çok ısrar etmelerine rağmen Almanya’ya almamış. Hatta, kendisine çok ısrar eden ve imamlık yapmakta olan bir oğluna, “İmamlığını yapıyorsan yap. Yapmıyorsan istifa et. Doğru köye çık. Ben sizi bakarım” diye mektup yazarak bu konudaki kesin tavrını ortaya koymuş. Bunun sebebini “Alsa idim elden çıkabilirlerdi. O riski göze alamadım” diye açıklıyor. 

Zaman Mustafa amcayı doğrulamış. Almanya’ya almadığı çocuklarının her biri tahsil yapmışlar, kimisi İlahiyat Fakültesini bitirmiş, öğretmen olmuşlar, kimi de medya sektöründe meslek icra ediyorlar. Her biri sağlıklı bir yuva kurmuşlar. Kendi gibi çocuklarının da Almanya’ya savrulmasına müsaade etmeyen, aynı zamanda da hafız olan Mustafa Bayraktar ile tecrübe dağarcığına aktarmak kaydıyla söze bu yönden başladık, AB’ye üyelik için çırpınan Türkiye’nin bu tavrını tahlil ve Irak’taki ABD istilasına kadar götürdük.

Dışı seni içi beni yakar misali 

* Mustafa Amca, yıllarca Almanya’da çalıştın. Ama çocuklarını Almanya’ya almadın. Çocukları Almanya’ya alsa idin ne olurdu korkusu taşıdın da almadın?

Bayraktar– Alman olurdu, başka ne olacaktı.

* Almama konusunu bilinçli, şuurlu bir şekilde mi yaptın?

Bayraktar– Ben olayı gördüm. Sağdan soldan işitme ile karar vermedim. Almanya yaşadığım bir yerdi. Onun için “Almanya yasak” dedim. Adamın birine rastladım, kaç senedir yüreği yanıyordu. Aynen bizim çocuklar gibi, oğlu, “Baba, beni de Almanya’ya al” demiş. Almış. İki ay sonra oğlunun altında bir araba, yanında bir Alman kızı. Biz bir kere oraya düştük idi. “Size yasak” dedim. “Kiminiz imam, kiminiz talebe, kiminiz öğretmen. Beğenmiyorsanız doğru eve gidersiniz. Ben sizi bakacağım” dedim. 

* Almadığına pişman değilsin değil mi? 

Bayraktar– Değilim. Çünkü onlar şimdi Alman olacaklardı. Gene de aynı sözümdeyim.

* Almanya’da çalışmak, para kazanmak kolay değil mi?

Bayraktar– Kolay değil. Kaçak olarak 2,5 sene çalıştım. Cevdet Sunay, Reis-i Cumhur idi. Almanya’ya gelmiş. “Benim turist işçilerime de çalışma hakkı tanıyın” demiş. Oranın büyükleri de “olur” demiş.

* Türkiye’de çocuklarını geçindirecek çalışma imkanın olsa idi Almanya’ya gider miydin?

Bayraktar– Gitmezdim. Almanya’ya çoluk çocuk götürdün mü o çocuktan fayda bekleme. Niye gideyim. İhtiyaç büyüdü. Hızan bastı. Bilir bilmez sıvacılığa başladım. Baktım iş sökmedi. Turist olarak kendimi Almanya’ya atayım, dedim. Attım. 

* Almanya’da çalışırken, “Ben buraya ne ettim de geldim” diye hiç pişmanlık duyduğun zaman oldu mu?
Bayraktar- Duymaz olur muyum? Etimden canımdan bezdiğim anlar çok oldu.

Almanya insanımızı yiyip bitiriyor

Eskiden fakirlik var idi. Siz de Almanya’ya gitmek zorunda kaldınız. Şimdi Almanya’ya gitmek isteyen gençlere, orta yaşlılara olsun, ne tavsiye edersin?

Bayraktar– Gitmelerini hiç tavsiye etmem. Çünkü Almanya insanı yiyor. Dinini, imanını, hem de bedenini yiyor. Almanya içten içten seni yer de hiç duyamazsın. Biz tez duyduk da geldik gittik. Evet beş-on kuruş alınıyor. İdaren oluyor. Amma seni yiyor. Haberin bile olmuyor. 

* Sen çalışmak mecburiyetindeydin. Geçim için Almanya’ya gittin. 16 sene kaldın. Memleketimizde de işsizlik problemi var. Genç işsizlere ne tavsiye edersin? Bunlar bizim memlekette iş yok da mı çalışmıyorlar, yoksa başka sebep mi var?

Bayraktar– Bizim Türkiye’nin işsizlerinin çoğu kahvelerde kağıt oynamakla vakit geçiriyor. Orada kağıt oynarken, içki içerken sana kimse iş hakkı tanımaz. Para vermez. Sonra Türkiye’nin insanı az boz paraya çalışmak istemiyor. “O kaç paraya çalışıyorsa ben de o paraya çalışacağım” diyor. Bilmiyor ki emsal gösterdiği o insan o parayı alma mevkiine kaç senede geldi. Gençlerde kabahat var. Gençler, kahvelerde otura otura, sabaha kadar kağıt oynaya oynaya vakit geçiriyor. Sabaha bir saat kala gidip uyuyor. Öğleyin kalkıyor. Böyle olmaz. Türkiye’de nerede istersen iş var. Çalışacaksın. Ama on sene çalışan adam ile işe yeni giren adamın durumu bir olmaz. Ama şimdiki gençler işe girer girmez “Bana niye bu para verilmiyor?” diye kavga bile çıkarıyor. 

Manevî gidişatımız iyi değil.

Bayraktar- Maddiyat açısından çalışırsan para var, olur. Ama 
maneviyat açısından durumumuz kötü. Türkiye maneviyatta sıfır çeker durumda. Türkiye’de biraz önce bahsettiğim gibi Almanlar gibi inkârcı var. “Türk ve Müslümanım” diyor ama inkâr ediyor. Almanlar gibi, “Allah Allah deyip duruyorsunuz ama Allah adama ekmek vermez” diyor. Oturduğun yerden Allah’tan ekmek istersen vermez tabii. İstemenin de bir usulü, kaidesi var. Allah’ın bu konuda bir emri var. Çalışacaksın ki Allah versin.

* Peki bizim idarecilerimiz maneviyat konusunda gerekeni yapmıyorlar mı? Kur’an Kurslarını neredeyse kapattılar. 12 yaşından küçüklere Kur’an-ı Kerim öğretmeyi yasakladılar. İmam Hatiplerin köküne kibrit suyu ektiler. Bu konuda ne diyorsun?

Bayraktar-
 Bu, devletin bir hatası. İnkârcı, devlette de var. Adam bilmiyor. Küçükten cahil kalmış. Bir çocuğu 7 yaşından 15 yaşına kadar yetiştirmezsen o çocuktan fayda bekleme. 15 yaşını geçerse seninle döğüşür bile. Çoluk çocuğu biraz yetiştireceksin. Adam, haram yediği zaman “ne haramı” diyor. “Haram yemek günah” diyorsun, “günah ne imiş, günah nasıl bir şeymiş” diyor. Türkiye bu haliyle çok kötü. İleriye doğru da böyle gidecek gibi gözüküyor.

* Peki maneviyat açısından Türkiye güçlü olsa idi, insanları manevi açıdan iyi donanmış olsa idi maddi açıdan böyle zayıf olur muyduk?

Bayraktar-
 Olmazdık. Niye olalım. “Kahvede oturup da sabaha kadar bira içmek günah” diye inanırsan, çalışmaya koşarsın. Tembelliği kapına yaklaştırmazsın. Cenab-ı Allah da sana yardım eder. Şimdi kahvede bira çekerek vakit geçirirsen Allah sana yardım eder mi? Hâşâ, Allah sana o şekilde yardım etmeye mecbur mu? Ama Cenab-ı Allah’a çok şükür ki gene de bize rızık veriyor.

Din kardeşine bu yapılmaz

* ABD Irak’a geldi, işgal etti, istila etti. Şimdi Irak’ta bir çatışma yaşanıyor. Iraklılar ABD’ye karşı savaş veriyor. Bazen ABD, “Irak’a asker gönder. Bana yardım et” diyor. Türkiye, Irak’a asker göndermeli mi?

Bayraktar-
 Bu biraz devlet işi içine giriyor. Ama gene de Türkiye’nin oraya asker göndermesi doğru değil. Çünkü Iraklılar bizim Müslüman din kardeşimiz. Sen Amerika’nın yanında Irak’a asker göndereceksin de din kardeşini kurşunlatacaksın, bu iyi bir şey değil. Böyle şey olmaz. Bundan ne kadar çok gelirin dahi olsa gene yapmaman lazım. Müslüman adın var. Din kardeşine böyle şey yapmaman lazım.

TÜRKİYE ARADAN ÇIKAR

* Türkiye AB’ye girmek istiyor. Türkiye AB’ye girsin mi girmesin mi? Avrupa’da 16 yıl çalışmış bir tecrübeli insan olarak bu konuda ne dersin?

Bayraktar- Avrupa’da 16 sene çalışıp da gördüklerime, yaşadıklarıma bakılırsa Türkiye Ortak Pazar’a girerse aradan çıkar. Türkiye aradan çabucak çıkar. Gençleri bu vaziyette muhafaza etmek mümkün değilken bir de Ortak Pazar’a girersek hiç muhafaza edemeyiz.

*”AB’ye girmemiz lazım” diyenler, “Biz AB’ye girersek kalkınacağız. Elimiz para görecek. İş bulacağız” diyorlar. Bu mümkün mü?

Bayraktar– Ben böyle bir şeye inanmıyorum. AB sana iş bulmaz. Sen işini burada da bulursun. AB sana iş bulup da “Al bunu ye” demez. Gene sen çalışacaksın. 

* Yani yattık yer de bize para da yok, yardım da yok, öyle mi?
Bayraktar- Yok.

EL ELİN EŞEĞİNİ TÜRKÜYLE ARAR

Önceleri işsizlik problemini kendi insanını Avrupa ülkelerine ihraç ile çözüm bulmaya çalışan zihniyetin şimdilerde de ağzında sakız gibi çiğnediği “AB’ye girersek işsizlerimiz iş, aşsızlarımız aş sahibi olacak” tekerlemesinin temelsizliğini “El atına binen tez iner”, “El elin nesine, gülerek gider yasına” atasözleri ne kadar da güzel gösterdiği gibi ünlü Nasreddin Hocamızdan şu düşünce de pekiştiriyor:

“Eşeği kaybolan Subaşı ateş püskürmüş:

– Çabuk benim hayvanımı bulun, yoksa karışmam!
Diye bağırmaya başlamış.

Herkesi bir telaş, bir korkudur almış. Eşeği aramak için dört bir tarafa dağılan Akşehirliler, yolda Hocaya rastlamışlar:

– Aman Hocam, bize yardım et. Yolda sahipsiz bir eşek bulursan hemen yakala n’olur.

– Eşek kimin?

– Subaşının.
Demişler.
Hoca da: “Peki ararım” demiş ve türkü söyleye söyleye yolunu sürdürmüş. Karşısına çıkan bir köylü:

– Hocam, böyle türkü söyleyerek ne yapıyorsun?
Deyince, Hoca:

– Subaşının kaybolan eşeğini arıyorum!

Demiş. Adam, yine sormuş:
– Peki, böyle türkü söyleyerek eşek mi aranır a Hoca?

– El elin eşeğini elbette türkü söyleyerek arar.”

Araştırma-Röportaj: Kamil Bayraktar

YORUM GÖNDER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz